Hemen-hemen bir yıl önce, 20 Ekim 2016 tarihinde "Sayın Bahçeli ofsayta düşerse..." başlıklı yazımı bugün tekrar dikkatlerinize sunuyorum. Söz konusu yazımda şöyle demiştim:

"Her eylemin, her işin mantıklı bir gerekçesi olması gerekir değil mi? Olması gerekir kuşkusuz... Yok; böyle düşünmeyip/davranmayıp aklının estiği/erdiği gibi davranmanın toplum katında kabul göreceğini sanmak doğru bir düşünce olamaz.

Böyle bir konuma düşmüş olanlar durumlarına haklılık kazandırmak için "Bat Pazar'ı"ndan kılıf seçimi telaşına/derdine düşerler.

Cumhuriyet tarihimizde böylesi durumların çokça yaşandığını belirtmek isterim.

***

Hukuk, kendi saygın kurumunun duvarlarına yasal bile de olsun slogan yazılmasına izin vermez.

Vermemeli... Veremez de...

Böyle bir acı, vicdanları sızlatan böyle bir durum gerçekleşirse; Hukuk kurumunun vicdanlardaki saygınlığı büyük yara alır. Toplumsal bir büyük acı/üzüntü ve hukuksal düzene karşı güven zedelenmesi yaşanır.

Demokrasimiz hukuk alanında nice üzüntüleri/sıkıntıları yaşayarak bugünlere geldi.

Geldi ama hiç bir deneyim kazanamadığımız, tartışılan kimi konularda yerleşik bir hukuk ilkesi yaratamadığımız acı bir gerçek olarak ortada, sırıtıyor.

Her sıkıntıya "kılıf hazırlama" anlayışıyla sorunlara çözüm bulma "kolaycılığı"nı hüner bilmişiz.

Bu da siyasal bir ayıbımız.

***

Dış güçlerin Türkiye'nin başına "çorap örme" girişimlerini/tuzaklarını başka türlü yorumlayanlar var mı aramızda acaba?

Dıştan gelen bu tehlikeyi;  hadi hepimiz biliyoruz da, ya içteki tutarsızlıklara ne diyelim?

Tam birlik-beraberlik, bütünlük sergilememiz gereken günlerden geçerken; siyasal anlamda elele, gönül-gönüle  olmamız gerekirken yaşanan şu manzaraya bir bakar mısınız?

MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli, gündemden düşen "Başkanlık" konusunu raftan indirdi.

Sanki, Türkiye kapısında savaş tamtamları çalmıyormuş; olağanüstü bir durumdan geçmiyormuş gibi durduk yerde "Başkanlık" konusunu gündeme getirdi.

Getirdi ve kılıfını da hazırladı.

"-Millete gideriz..."

Git bakalım Sayın Bahçeli... Daha önceki gidişlerinizi unutmuşsunuz galiba...

Partiyi de ne durumlara düşürdüğünüz de...

***

Türkiye'ye tuzak kuranların ve bu tuzakları uygulamaya koyup ülkeyi bölme savaşını başlatanların bu coğrafyada cirit attığı dönemi yaşıyoruz.

Bu, hiç usumuzdan/aklımızdan çıkarmamamız gereken bir ulusal dikkat!..

Ulusal görev...

Sayın Bahçeli, ABD'nin "milliyetçilik" kavramından -hele de Türk milliyetçililiğinden- büyük ürküntü duyduğunu biliyor olması konumda bulunuyor bugün. Bu açıdan bakıldığında ABD; "kendisine karşı" gördüğü  Türk milliyetçiliğinin güçlenmesini  istemediğini bilmeyen var mı bu ülkede?

Sayın Devlet Bahçeli'yi önce Türk milliyetçilerini bir araya toplama görevi bekliyor."

***

Bu satırları yazmış, görüşümü belirtmişim...

Şimdi manzara daha da ciddi... Hiç arzulamadığımız, istemediğimiz "milliyetçilik" heyecanının yaşanması gereken bir dönemde MHP ikiye bölündü. Yani, bildiğimiz  "milliyetçi cephe" güç yitirdi.

1919'un alaca karanlığında ulusu bir bütünlüğe taşıyan "Kuvay-ı Milliye Ruhu"nu tekrar  ulusça yaşamak durumundayız. MHP bu konudaki ilk sınavı güç kaybederek kaçırdı.