Gam ve kederden azade… insanların kardeşlik duygularıyla kucaklaştığı, geçmişin o güzelim bayram günlerini, yeni alınmış pabuçlarını yastığının altına koyup uykuya dalan çocuğun tüm saflığıyla şafağın kızıllığında uyanıvermek…

Umudun uçurtmalarını salıvermek Telsiztepe’den masmavi gökyüzüne;..  top koşturabilmek Korsan’ın, Kavakmeydan’ın toprak zemininde… ”Boztepe’de soluklanıp,  Sera gölü eteklerinden Söğütlü’nün lacivert derinliğine inmek ve  Faroz’da ağ sarıp Ganita’dan el sallamak zinoslara,  ne güzel bir duygudur insanca paylaşılan.

Şahin tepesinde sevgiliyle el ele “vargel” toplamak…

Acılardan silkinip de, doyasıya sevmek ve sevilmek…

Zor değildir yeryüzünü aşkın yüzü oluncaya dek sürdürebilmek bu onurlu kavgayı. Haksızlıklara karşı direnip,  çocuklarımızın geleceğini çalanlara dur diyebilmek; o hain tuzakları elbirliğiyle bozmak kendi ellerimizdedir dostlarım.

Abidin Dino’ya öykünüp, mutluluğun resmini yeniden çizmek neden zor olsun ki bayram gününde?

Ama gelin görün ki siyaset kurumu bayram seyran dinlemiyor, olanca hoyratlığıyla gelip kuruluyor yaşam alanlarının ta orta yerine!  Ve bayram coşkusunun duygusallığı içinde politikanın Türkiye’de üstlendiği misyon daha bir belirginleşiyor!..

“kimin kime ne dediği”, ötekinin “lafı nasıl da gediğine oturttuğu!”, “Adaletin, dağda-bayırda değil de salt kapalı kapılar ardında aranılacağı!” talimatı… her nedense “psikolojisi bozulup zehirlenen” kınalı kuzuların içler acıtan durumları! Seviyesinde yapılan tartışmalardan doğaldır ki herkes ayrımsız nasipleniyor. Onun içindir ki bari bu bayram günü, tüm bu karmaşaya bir ara verebilelim diyorum.

                        Kuşaklar boyu aktarılan bir halk söylencesinden bahisle, bir yaşanmışlığı paylaşmak istiyorum; Diyarın birinde, uyumsuzluğu ve haytalığıyla herkesi canından bezdiren oğula babası son kertede “sen adam olamazsın” diye azarlar ve yanından uzaklaştırır. Uyumsuz ve geçimsizliğiyle ünlenmiş oğul, sanki babasıyla inatlaşırcasına her “herzeyi” yeme pahasına da olsa! günün birinde o diyara Vali olarak atanır ve ilk işi, babasını “mevcutlu olarak” huzuruna çağırtmak olur… oturduğu yerden böbürlenerek, ayakta kalakalmış adamcağızı “bak vali oldum ben” diyerek azarlayıp, aşağılar. Baba yutkunur ve dillere pelesenk olmuş tokat gibi cevabını yapıştırır; “ Ben sana vali olamazsın demedim ki, ben senin adam olamayacağını söyledim.” der…

Kıssadan hisse, dileyen istediği gibi değerlendirebilir… Burada önemli olan, yılların ötesinden günümüze, mevki, makam ve servetle, adam olabilmenin arasındaki mesafenin bir türlü kapatılamamasıdır. Daha doğrusu halen Türkiye’de kişini “kendine özgü” olabilmesi, kendini diğerlerinden ayırt edebilmesi zor zanaattır!

Olguları kişisel süzgecinden süzebilmek,

Düşündüğünden veya eyleminden gerektiğinde şüphe duyabilmek,

Boynunda herhangi bir yafta taşımadan! Yaşayabilmek. Hatta göğsünü gererek “ben” diyebilmek gerçekten ateşten gömlektir

Birileri senin “öteki taraftan” olduğunu işaret ederken, sen birde iddia edilen tarafın; eksiğini, gediğini irdelemekteysen eğer oradan da aforoz edildin demektir!..

Onlar gibi düşünmüyorsan ya o sunya da statükocu…

Biz ne diyorsak sen o sun!.. Sen farklı olamazsın ki!

Otur otur…

 Kalk kalk…

Üstüne üstlük birde ülkeni seviyor ve “Her şey Vatan İçin” diyorsan eğer, işte o zaman hepten yandığının resmidir.

 Ama olsun; Hamdım… Yandım… Piştim der ADAM olursun!

Her bir gününüz bayram coşkusuyla sarmal, bayram tadında olsun… Bayramınız Kutlu Olsun.