Bu ülkede “demokrasi aşığı – savunucusu” elbette var. Var ama nedendir bilinmez, siyaset pazarındaki ucuzlukları görürler, yaşarlar; buna karşın susup köşelerine çekilirler.

Rahatsızlıklarını dile getirmez, “Dut yemiş bülbül...” olurlar.

Bir tür “aydın suskunluğu...”

Oysa ülkenin onca üniversitesi, binlerce akademisyeni varken, bu suskunluğun anlamsızlığı belirgin şekilde sırıtıyor ortada...

Hani, ilk kuruluş dönemi olsaydı; “Bir geçiş dönemi... Bu, geçer...” deyip kendi-kendimizi avuturduk. Ama bu ülkede demokrasinin kuruluş döneminde bile bu denli demokrasiye ters düşünceler sergilenmedi, eylemler yaşanmadı.

O dönemlerde yaşanan kimi olumsuzluklar da hep lokal düzeyde kaldı.

Şimdi iki taraf var sahnede...

İktidar ve muhalefet...

İyi-kötü oluşabilmiş demokrasi geleceğini daha da geliştirecek/güçlendirecek hamleler yapılması gerekirken siyaseti; güncel yaşamın her anına, her tarafına kötü örneklerle bulaştırmak istenen bir “partizanca” anlayış var maalesef.

Bilirsiniz, kimi filmlerde “kötü adam” rolünü oynayan kişinin karşısında onu bastıracak, kötü imajını unutturacak “iyi adam” rolünde olan kişi de olur.

Türk siyasetinde “iyi rol” ve “kötü” rol oynayan aktörler; her şeyi onlar takdir ediyor.

Karar veriyor.

Gayrı konuşan yok...

Nerde akademik çevreler? Onlarsız “demokrasi korosu” olur mu?

Olmayınca da; siyasetçiler kendi partileri açısından bildiklerini oynuyorlar.

Yurttaş önünde birbirlerini aşağılamanın, karalamanın en çirkinini, en kötü örneğini sergilemekten geri durmuyorlar.

Siyaset yapıyorlar!..

Ama artık hoşgörülür/dayanılır tarafı kalmadı bu atışmanın...

Birbirini karalamanın, kişisel hesaplaşmanın anlamsızlığını bir kenara bırakınız, bu yanlış eylemin demokrasi açısından tutarsızlığı hiç mi düşünülmüyor Allah aşkına?

Yurttaşa ne yararı var bunun diyen niçin ortaya çıkmıyor?

Diyeceksiniz ki, yurttaşlar çılgın gibi alkışlıyor. Doğrudur, alkışlıyor...

Ama unutmayalım ki, beyinlerdeki “demokrasi bahçesi”ne yıllardır ekilen “bize has(!) demokrasi kültürü”nün karşılığı bunlar...

Demokrasiyi yurttaşların birbirine zıtlaşması, anlaşamaması noktasına taşıyan siyasetçiler ülkede “demokrasinin uzlaşı kültürü olduğu”nu unutunca ortaya çıkan manzara elbette böyle negatif olur.

Biz deriz ki; Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi doğrultusunda siyasetçiler kendilerini/kafalarını yenilemeli...

Bir de aydınlık çevre olarak bilinen ülke akademisyenleri beyinlerine dillerinin ne işe yaradığını sormalılar artık.