Futbol ve siyaset alanında yazmamaya özen gösteriyorum. Çünkü her iki alan da fanatizm gözleri büyük oranda kör etmiş gibi. Ve ne yazık ki ülkemizin gündemi büyük oranda bu, iki alan tarafından zaptedilmiş.

Şimdi bir müddet de Trabzonspor – Fenerbahçe maçı gündemde tutularak kınama üstüne kınama nutukları atılacak.

Ya sonra? Sonra bilindik usullerle yola devam.

Kısa bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi kaldığımız yerden devam edeceğiz. Çünkü; Türkiye şiddet sarmalıyla kuşatılırken kayıtsız kaldık. Bireysel silahlanma çığ gibi artarken görmezden geldik. Mağandalık pirim yaparken bana dokunmayan yılan dedik. Sokaklarımız kakofoniden tanınmaz hale gelirken sırtımızı döndük. Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Efelenmeleri sokakları ele geçirirken sessiz kaldık. Kadın cinayetlerini kanıksar olduk. Sağlıkta ve eğitimde şiddeti küçümsedik.

Düğünlerde, asker uğurlamalarında, karşılama törenlerinde silah kullanmasının önüne geçemedik. Daha gür bağırana, pazusu güçlü olana alan açtık. Okul önleri, çeteler, kavgalar, haplar... Başımızı eğip geçtik. Ekranları teslim alan şiddet ve etik yoksunu programların müdavimi olduk. Bizden olana ses çıkarmamayı öğrendik. Hukukun arkasından dolanmayı meşrulaştırdık. Güçsüzün haklı sesinin, güçlünün gücü karşısında kesilmesini duymazdan geldik. Şiddet ve korku saçana, hak gaspı yapana itibar eder olduk. Hukuk ihlalinin mutlaka bir yolu olabileceğine inandık. Hukukun ancak lehimize işlediğinde adil olacağını düşünür olduk. Horoz dövüştürücülerinin elinde olduğumuzu fark edemedik. Ver gazı at sloganı gör sonucu uygulamalarının aleti olduk. Ağzımızdan çıkanı duymayalım diye kulağımızı sağır ettik. Kavga, bağırtı, gürültü, küfür ve benzerleri atmosferi kirletirken solumaya devam ettik. Kazanmak adına her yolun mübah olduğuna inandık. Çileden çıkanlara teslim olurken cılkımızın çıktığını hissedemedik.

Daha neler neler? Duymadık, görmedik, bilmedik, umursamadık... Ta ki yangın kapımıza dayanana kadar. Feryat için geç mi kaldık? Duyarlılık alanlarımız tamamen betonlaştı mı yoksa?

***

Yaşadığımız bu toplumsal hoşgörü eksikliği ve şiddet eğilimi elbette futbol sahalarına da yansıyacaktı. Öyle de oldu; yıllardır Futbol sahalarına toplumsal hastalığımızı yansıtıyoruz. Çünkü o alan çok popüler. Onun için bu alanın; Hiddetle konuşanı çok, sessiz kalanı yok. Kışkırtanı çok, yatıştıranı yok. Slogan atanı çok, sağduyu sergileyeni yok. Burnundan soluyanı çok, hoş göreni yok. Harcaması, gürültüsü, reklamı çok ama uluslararası başarısı yok.

***

Ey futbol kamuoyu; bu kentin halkını işinize geldiğinde katıksız milliyetçi, işinize geldiğinde muhafazakar, işinize geldiğinde Pontus artığı, işinize geldiğinde aklı az gibi kışkırtıcı tanımlamalarla nitelemekten vazgeçin, vazgeçin lüt- fen. Ve bu kentin güzel insanları artık dolduruşa gelmeyin; futbol her şey, takımlar da düşman değildir.