Hakikatin mesafesi, uzun yalanın menzili ise erimlidir. Yani gerçek kaplumbağa yalan tazıdır. Yalanın akrabası da çoktur. Hakikat her zaman masun ve zavallıdır.

Hikâye bu ya bir gün hakikat yola çıkmış. Hasta bir dostunu ziyaret edecek, ona geçmiş olsun diyecekti. Yola çıkmadan önce ufak çaplı bir hazırlık yaptı. Dostuna biraz meyve götürmek isteğindeydi. Bir manava vardı; bir kilo muz, iki kilo da elma aldı.

Hangi vasıtayı kullanarak gideyim diye bir hesap yaptı. Otobüsle giderse dostunun evine daha yakın bir noktada inme imkânı ona cazip geldi.

Bindi belediyeye. Teker şeker derken bitti yol. İndi otobüsten. Sol elindeki poşeti sağa alarak vardı dostunun eşiğine. Öğle namazına yarım saat vardı. Bir soluk ziyaretle namaza nefes yettirmeliydi.

Çaldı zili. Kapıyı evin gelini açtı. Misafiri içeriye aldı. Dostu onu görünce eski hâtıralar gözyaşı oldu.

Hastanın adı Masun'du. Hakikat'le arkadaşlığı ta asker ocağına dayanırdı. Mevzide uykuyu, ikiye bölerek kullanmışlardı. Yarısı sana yarısı bana yapmışlardı.

Bölüklerinde Sahtekâr adında bir çavuş vardı. Hep Hakikat'le Masun'u kollar, bir açıklarını yakalamak için can atardı.

Nöbet mahalinde Hakikat tahharrideyken Sahtekâr sessiz bir yılan gibi dayandı kulübeye. Masun, fark edince Sahtekâr'ı, iş işten geçmişti. Hakikat'e hakaretin biri bin para olacak şekilde Sahtekâr dikeldi de dikeldi. Adres “Disko” dedi.

Hakikat üzgündü. Masun hakikati himâye edemediği için daha da üzgündü.

Yıllar sonra anılarını tazeledi iki dost. “Hey gidi günler hey” nidası sadalandı salonda. Masun hastalığının seyrüseferini anlattı. Şimdilik iyiydi lakin kurtuluş da yoktu. Ama Masun metindi. Hakikat hakikati ifade ederek özetle “şu sefahatimizi ahirette de dilerim” dedi. 

Ezan okundu. Hemen vedalaştılar. Hakikat camide cem etti namazını, Masun da döşeğinde.

Namazını eda edip duaya kalkan ellerinin ucuna o Sahtekâr takıldı. Hazır mevzideyken onun işini de görmek elzemdi. Silahıyla döşendi ona. Avanesiyle hepsini Allah'a havale etti. Askerlik bittikten sonra o Sahtekâr denen malum kötü ruh, ecnebi ruhsatı olan bir örgütün içinde basamak basamak sahtekârlık koşusunda merhaleler aşmış, neticede azılı bir Haşhaşî olmuştu. 

O, belki de vakti zamanında nöbet mahalline sinsi sinsi geldiği anda bile aynı örgütün kuluçkasıydı. Adı üstüne yapışık değil miydi zaten? Çok net: Sahtekâr.