İftara yarım saat vardı. Telefonum çaldı. Arayan "oku" emrini ruhunda meczetmiş nadide insanlardan Osman Demirkır ağabeydi.

"Turgut bey sizinle Kadir Gecesi'nin hakiki manası üstünde bir sohbet yapmak istiyorum" dedi. Zamanımın olup olmadığını sordu. İftardan sonra buluşup buluşamayacağımız üstünde mutalaa ettik. "Gelip evinden alayım" deyince ben "Arkadaşım İsmet Mollamehmetoğlu ile gelirim" dedim.

İftar sonrası İsmet beyle Akçaabat Söğütlü'den hareket ettik. Değirmendere'deki Demirkırlar'a ait ofise vardık. Osman ağabey bizi kapıda karşıladı.

Çaylarımız geldi, başladık sohbete. Derinliği olan bir şahsiyetle konuşmanın hazzını hissede hissede gelişti sohbet.

Osman ağabey Kadir Gecesi'nin bize asıl verdiği mesajının okumak olduğunu, okumak derken bunun alelade değil muhtevaya hakim olacak bir tarzda okumak olduğunu tekrar tekrar vurguladı.

Anlayarak okumanın ne anlamana geldiğine dönük 'kapa gözünü, şunları düşün' şeklinde bir anlamda basit bir hipnotizmaya dayanan testler şeklinde uygulamalı bir metotla 'tezini' gerçek bir idrakla bize aktardı.

Bu muhabbetin çıktığı adres iki ana başlıkta tolanabilir. Birincisi okumanın farz mesabesinde bir ibadet olduğu, ikincisi üniversitelerde yılda iki yüz kitap okunmasına dönük gerçek bir düzenlemenin elzem olduğu üstünde odaklandı.

Böylesine okumanın üstünde durmasının sebebini sorduğumda "İslam dünyasının geri kalmasının sebepleri üstünde senelerce mütalalarda bulunduğunu, neticenin hakiki manada okuma noksanlığının dışında başka bir nedene dayanmadığını tespit ettiğini" söyledi.

Dünyayı gezen, değişik kültürleri inceleyen, gelişmişlikle zenginlik arasındaki farkı idrak eden yapısıyla Osman ağabey bana çok şey öğretti.

Cömert, ikram sahibi tam bir gönül adamı olan Osman ağabeyle ben diyeyim bir siz deyin iki saat soluksuz konuştuk.

Bir makine mühendisinden daha fazlası olan Osman ağabeyin taleplerine umarım üniversitelerimiz umarsız kalmaz. Hangi bölümde okuyor olunursa olunsun asıl meselenin bir şuur çerçevesinde okuma faaliyetiyle hemhal olmak gerektiği nazar-ı noktasında bir kesafet oluştu.

Kendisine kendi sahasının dışında böylesine vukufiyet arzeden bir eğilim gösterdiği için müteşekkir olmalıyız.

Yazımı "Bu vatan" bize çok şey verdi, biz de bu vatana bir şeyler vermek mecburiyetindeyiz" sözüyle bitiriyorum. Şu da bilinsin ki deryadan damlalar bunlar. Sosyal medya üstünden kendisini takip etmek ilmi seven her gönüle muhteşem iklimler sunacaktır.