Mucize aşk

"Efendim, bir soru aklıma geldi; ancak nasıl sorarım diye tereddüt ediyorum. Biraz özel!"

"Sor, bizim özelimiz kalmadı. Ne istiyorsan sorabilirsin!"

"Efendim, Eren hanımla aşkınız nasıl başladı?"

"1932 yılının başında Türk Talebe Müfettişliği, ağabeyim Sabahattin Eyüboğlu'nu Paris'e çağırır. Ağabeyim de beni alarak Paris'e birlikte gittik. Paris'e bu ilk gelişim mucizelerle doludur!"

"İlk mucize, Cemal Tollu mucizesidir! Cemal Tollu'nun Paris'te Andre Lhote atölyesinde olduğunu öğrendim. İşte tam bu sıralarda Ali Çelebi'nin bir resmi Almanya'dan Cemal Tollu'nun evine gelmişti. O akşam Türk öğrenciler Cemal Tollu'nun evinde buluşarak bu resmi tartışacaktık."

"Hem Cemal Tollu'yu hem de çok tanınan bu atölyeyi görebilmek için sabırsızlanıyordum. Cemal Tollu'nun devam ettiği bu atölyeye giderek davete katılmak için evinin adresini de öğrenmek istemiştim. Geze geze adresi buldum ve kapıyı çaldım. Bil bakalım kapıyı kim açtı?"

"Eren hanım açtı, değil mi?"

"Şimdi geldik Ernestine hanım mucizesine. Evet, ama o zamanki adı Eren değil! Üstü başı, eli, yüzü, gözü yağlı boya lekeli, henüz yirmi dört yaşından gün alan Ernestina Hanım açtı. Beni içeriye davet etti ve ne istediğimi sordu. Cemal Tollu'da bir davet olduğunu ve adresi öğrenmeye geldiğini söyledim."

"Henüz gelmedi buyurun, oturun, bir kahve için!' deyip mutfağa geçti. Elinde bir fincan kahveyle geldi. Ben kahveyi aldım ve bekleme salonunda oturmaya başladım. Bekleme salonunun bütün duvarları, öğrencilerin resimleriyle doluydu. Çok büyük dikkatle resimleri incelemeye başladım. Ernestina hanım baktığımı görünce:

"Bana en çok sevdiğiniz üç tuvali gösterir misiniz?"

"Sıkılgan, biraz da dalgındım. Fransızcam da çok iyi olmadığı için hemen cevap vermedim. Tekrar soruyu sorunca ıkıla sıkıla cevap verdim."

"Şu duvarda sol başta üçüncü tuval!"

"Ernestina hanımın birden bütün vücudu kasıldı, hayretle irkildi!"

"İkincisi karşı duvarda sağ üst köşenin hemen altındaki peyzaj!' deyince Ernestina hanım, kıpkırmızı kesildi."

"Üçüncüsü sağ duvarın tam ortasındaki natürmort!"

"Ernestina hanım gülmeye başladı. Onca resimden onun üç resmini seçmiştim. Bu da Ernestina mucizesidir. Akşam Cemal Tollu'nun partisine birlikte gittik. Bu aşk masalı işte böyle başladı."

"Efendim, Ernestine hanım orada eğitim mi alıyordu.?

"Evet, Romanya'dan eğitim için gelmişti. Ancak bazı sıkıntılar yakasını bırakmadığı için o da epeyce zorluk çekmişti. O sıralar Ermestine hanıma Bükreş'ten Paris'e yollanan aylıklar, dünyayı kasıp kavuran krizden ötürü bir türlü zamanında ulaşmamaktadır. Ernestine hanım da Lhote atölyesinin aidatlarını ödemekte çok zor durumda kalmaktadır."

"Andre Lhote, Romen kızı Ernestine'yi sınamış, beğenmiş ve ona güvenmişti. Bu gelişmelerden dolayı onun ayrılmasını istemediği için ona reddedemeyeceği bir teklifte bulunmuş."

"Lhote, Romen kızı Ernestine'e atölye sorumlusu olmasını teklif etmiş. Ernestine atölyedeki tuvaller, fırçalar, yağlar, incelticiler, şövaleler ve her türlü malzemenin istenildiği anda hazır bulunmasına ve öğrencilerle malzeme ilişkilerinin yürütülmesine göz kulak olacaktır."

"Her öğleden sonra atölyeyi o açacak ve akşamdan o kapatacaktır. Buna karşılık Lhote, ondan bir ücret talep etmeyecektir. Ernestine hanım bu teklifi kabul eder ve işe başlar."

"Efendim, akşam ilk kez beraber gittiğiniz Cemal Tollu'nun evindeki parti nasıl geçti?"

"İlk kez beraber gittiğimiz partide başıma bir olay geldi. Orada bulunan taze bir resme sürününce ağabeyimden ödünç aldığım gömlek fena halde lekelendi. Haydi bil bakalım, bu gömleğin temizliğiyle kim meşgul oldu?"

"Ernestine Hanım; doğru mu?"

"Evet doğru! Mucize devam eder ve Paris'te kaldığım kısa sürede arkadaşlığımız devam eder. Her gün oraya buraya, sergilere giderek birbirimizi tanımaya başladık. Ok yaydan çıkmış, fena halde birbirimize abayı yakmıştık."

"Efendim sonra ne oldu?"

"Ne olacak; abimin işlerini bitirmesi uzun sürmedi ve iki kardeş Lyon'a dönmek zorunda kaldık."

"Çok üzüldüm. Bu aşkın sonrası nasıl devam etti?"

"Bu Romen kızı beni esaslı büyülemiş olacak ki ona ardı ardına iki mektup yazdım."

"Efendim, ben aşk mektupları kitaplarının tümünü okudum. Bu yazdığınız mektupları orada göremedim. Hatta Mehmet abi, yani oğlunuz, 'Çok büyük bir olasılıkla Ernestine'nin 1935'te odasının atlattığı yangında kaybolmuş olmalıdır!' diye ifadesi var."

"Doğrudur, büyük ihtimalle öyle olmuştur."

"Efendim, hazır yeri gelmişken müsaade ederseniz oğlunuz Mehmet Hamdi Eyüboğlu'nun hazırladığı 'Bedri Rahmi - Eren Eyüboğlu Aşk Mektupları 1932 - 1933' kitabının ilk sayfasında bulunan 1 Nisan 1932 tarihinde Ernestine Hanımın size yazdığı mektupu okumak istiyorum."

Kendisine baktım. Başını aşağıya yukarıya yavaşça sallamasından müsaade etiğini anlayarak okumaya başladım.

"Bedri,

Ruhumu okşayan iki mektubunu birden aldım.Lyon'a ne zaman dönmüş olabileceğinizi hesaplıyor ve mektubunuzu sabırsızlıkla bekliyordum. Lyon şehrini hiç tanımaz ve merak etmezdim. Şimdilerde çok merak ve hayal eder oldum.

Son gezintimizde, tanışmamızdan söz ederken, takınmış olduğunuz alaycı ve sarfettiğiniz iğneleyici sözlerden şüphelenmiş, belki de bir daha bana yazmazsınız sanmıştım.

Her şeye rağmen, yine size kalbimde tatlı bir heyecanla cevap veriyorum. Gittiğiniz günden beri nasıl olduğumu size belki tam manasıyla anlatamam; ama gittiğimiz günün gecesi çok neşeli olduğumu söyleyebilirim. O kadar sevinçliyim ki herkes benim aklımı yitirdiğimi sandı! Ancak pazartesi günü sahiden gitmiş olduğunuza karar verdim. Odamın her köşesi bana sizi hatırlattı. Odamın içine sinen sigara dumanı kokusu bile bana artık gittiğinizi hatırlatıyor.

Bu da benim yüreğimi sıkıyor! Bana kalan, gün geçtikçe artan bir yalnızlık duygusu! Bu da beni çok hüzünlendiriyor! Tanışmamızda konuştuklarımız hiç aklımdan çıkmadı.

Dün 'Trocadero' yöresinde dolaştım; sizinle geçirdiğim her anı, beraber attığımız her adımı hatırladım. Bütün bunlar rüya değildi, değil mi? Belki de şimdiye kadar gördüğüm en güzel rüyaydı! Kim bilir? Şimdi de elimde olmayarak, Bedri, size, sizi tanıtmaktan ötürü ne kadar mutlu olduğumu ve Lyon'a geri dönüşünüze ne kadar üzüldüğümü yazabiliyorum!

Zaman zor geçiyor. Ama daha önümüzde yaşanacak nice aylar var. Paris'e tekrar geldiğinizde beraber çok mutlu olacağız. Buna eminim. Sizin de beğeneceğiniz resimler yapmak istiyorum. Sizin de kendi çalışmalarınıza, adamakıllı bir hız vermenizi dilerim. Zira, açılmasını şakacıktan ortaya attığınız resim sergisi, bu gidişle gerçekleşebilecek.

Bedri, tahta kalıp yaptığınız denemeler pek hoşuma gitti. Beni tüm çalışmalardan haberdar etmeniz büyük incelik. Bana gelince evimde sizin de tanıştığınız genç kızın portresine başladım. Bugüne kadar iki seans yaptık. Pazartesi yine çalışacağım.

Bedri, çalışmalarınızda size cesaret dilerim. Kopya etmek istediğiniz 'Gauguin' tablosunda şansınız açık olsun. Bunu bütün kalbimle diliyorum.

Lekenmiş elbiselerimi yıkadım. Sizin için çok güzel olmayı, hoşunuza gitmeyi isterim. Benden istediklerinizi de bir dahaki mektubumda yollarım. Sabırlı olmalısınız. Zaten fotoğraflar da ne işe yararlar ki bilmem! Fotoğraflar 'ölü', ben ise hayat soluyorum! Bir an önce iki ayın geçmesini, sizlerin de Paris'e gelmenizi bütün kalbimle, bütün gücümle diliyorum. Bedri, buna lütfen inanın!

Haberlerinizi beklerken, size ilk baharın en güzel görüntülerini yolluyorum.

Ernestin

Cemal'i göremedim. Zaten onu görmekten utanır, yüzüne bile bakamazdım! Ama cuma günü öğleden sonraki düzeltmelere katılacağım.

İyi günler Bedri...

Mektubu bitirdiğimde Koca Reisin yüzüne vuran güneşten, akan gözyaşlarının parıltısı gözüme alıyordu!

"Efendim, bugünlük burada bırakalım!"