Dünya Mülteciler Günü diye bir gün var. Bu hafta içinde böyle bir günü idrak ettik. Bu günle, mülteci olanların gündeme gelmesi, mültecilerin yaşadıkları sorunların ele alınması gibi konular bu bağlamda işlenir.  Kamuoyuna mal edilmesi murat edilir.

Mülteci olmanın ne demek olduğunu sıcak yuvasında çoluk çocuğuyla oturan kimse asla idrak edemez. Çünkü bazı haller vardır ki yaşanmadan onların ruhlar üzerinde yarattığı etkiler anlaşılamaz. Mültecilik de bunlardan biridir.

Mülteci kelimesi ile iltica kelimesi etle kemik gibi iç içe kavramlardır. Mültecilik daha çok asıl topraklarında yaşarken ortaya çıkan halledilmez meselerle ortaya çıkar. Can, mal ve namus emniyetinin kalmadığı ortamlarda gündeme gelir mültecilik.

Bir aile, bir kişi kolay kolay yaşadığı vatanı terk etmek istemez. Çok hayati sorunlar ortaya çıkacak ki ne olacağını bilemediği bir yolculuğa çıkabilsın.

Düşünelim; günlerce yollarda kir ve pasak içersinde, aç ve susuz yürümek, hele de dilini bilmediğin bir dıyara doğru menzil belirlemek basit bir karar mı Allah aşkına!

Ev, yuva, ocak; mahalle, yöre, bucak kavramlarını silip atarak yola düşmek! Bence büyük bir karardır.

Üstten bombalar, yerden kurşunlar ölüm kusuyorsa 'ne olursa olsun' deyip malını-mülkünü, hatıranı-hayalini bir taş gibi fırlatmak kolay mı!

Bir kişi bir başınaysa mültecilik fazla acı gelmez. Ama kişinin sorumlu olduğu annesi-babası, eşi ve çocukları varsa mülteciliğe karar vermek hiç de kolay olmaz.

Bir mülteci ailesinin konuğu oldum birkaç gün önce. Evet müntazaman olmasa da bir evleri var. Yemek için karınlarını doyuracak kadar iaşeleri de var. Aile huzurları da fena değil. Hani büyük oğlan zaman zaman kirişi kıran bazı fevri davranışlar sergiliyormuş. Ama toparlamışlar gibi...

Mültecilik ne menem şeydir bana anlatın dedim...

Evin reisi Türkmen Türk'ü Ahad İbrahim, o leziz Türkçesiyle anlattı...

Hiç bir şey yokken, hayatınız normalken yaşadığınız yer, herkes için en güzel yerdir.  Fakat tarlanda çalışırken, evinde çocuklarını severken, hanımınla muhabbet ederken bir anda yaşadığın ortam cehennemleşirse mülteci olmaktan başka çare kalmaz.

Ahad İbrahim, "Biz şanslıyız. Türk milleti gibi cömert bir memlekete yapışıktık. Devlet ve Türk insanı bize çok iyi muamele etti. Mülteci mazlumdur, mahzundur ama bunu biz Türkiye'de az hissettik" diyerek bulundukları vaziyeti anlattılar.

Ahad'ın bana Suriye'de başalarına gelen feci durumları anlattığı daha birçok detay var. Kimini buradan yazıp insanımızın moralini bozmak istemem. Bugün can, mal ve namus emmniyeti sağlanmış bir şekil de yaşayabiliyorlar ya önemli olan bu!

İnşallah bir gün memleketlerine dönerler. Oradaki acı hatıralarını silip önceki güzel anılarıyla tekrar yaşamaya başlarlar. Türkiye'yi de, Türk milletini de güzelliklerle yad ederler. Bir daha tarihte çokça görüldüğü üzere gavurun kumpasına düşmeyecek şekilde toplumsal bir bütünlük de sağlarlar.

Allah kimseyi mültecilikle sınamasın. Herkesin Türk milleti gibi komşusu da olmayabilir...