Her yapının bir değer üretebilmesi için gerek ve yeter şart, o yapının kurumsal bir anlayışının, manifestosunun ve anayasasının olmasıdır. Yapılan projelerin gelip geçici icraatlara dönüşmemesi için en önemli koşul budur. Bu durum, -eğer gerçek anlamda ve kalıcı bir başarı isteniyorsa- kulüpler için de olmazsa olmazların başında gelen bir kriter olmak zorundadır. Fakat kurumsallaşma maalesef ülkemizde hemen hiçbir alanda uygulanmayan ya da uygulanmak istenmeyen bir anlayış halini aldığından hayata geçirilmesi de mümkün görülmemektedir. Çünkü kurumsallaşma, profesyonelleşmeyi gerektirir, doğru işe doğru insan anlayışını benimser, ahbap-çavuş ilişkisini reddeder. Geleneksel olarak uygulanan “inandığın değil, tanıdığın insanların” makam ve mevkilere getirilme anlayışının karşısındadır ve liyakati önemser. Kalplerin kırılması, kişisel ilişkilerin zedelenmesi riskini taşır. Yani zor ve meşakkatli bir süreçtir. Dolayısıyla, bizim ülkemizdeki kulüp yöneticilerinin çok tercih ettiği bir yol değildir. Bu yüzdendir ki, ülkede biraz doğru uygulamalar içinde bulunan kulüpler hemen farklılık gösterir ve diğerlerinin önüne geçer.

Kulüplerin de tıpkı ülkeler gibi anayasaları olmak zorundadır ve bu manifesto, ne gelen yönetimlerin, ne de antrenör ve menajerlerin kendi istekleri ve anlayışları doğrultusunda değiştirilemeyecek bir nitelik taşımalı, gelen yönetim ve profesyonel ekipler, bu anayasa çerçevesinde amaçlarına ulaşma çabası içinde olmalıdır. Zira, eğer her gelen anlayış, geçmişten kalan her şeyi değiştirip yeniden inşa etmeye kalktığında çok büyük bir kaosun yaşandığını ve geleceğe dair hiçbir kalıcı durumun mümkün olmadığını zaten yaşananlarla görmekteyiz. Bu, kolaylıkla hayata geçirilebilecek bir durum değildir elbette. Kulüplerin divan kurulu gibi saygın yapıların ön ayak olması gereken, zor ve uzun bir süreçtir. Fakat eğer dünya ölçeğinde bir marka olmayı hedefliyorsanız, bazı şeylerin kolay olamayacağını da bilmeniz gerekmektedir.

Basketbol özelinde de durum çok farklı değil. Kazanılan kısa vadeli ve geçici bir başarının ardından geçtiğimiz sezonda camiasını hayal kırıklığına uğratan, koyulan hedeflerin çok gerisinde bir sıralamayla bitirilmiş bir yıl daha geride bırakıldı. Kurumsal yapılar, paylaşılmak üzerine kurulmadıkça başarının gelmesi de söz konusu değildir. Yapılan transfer tercihlerinden mali yapılanmaya, altyapı anlayışından tesisleşmeye, tüm yöneticilerin katkısının olduğu bir anlayışla hareket edilmek zorundadır.

Geçtiğimiz sezonda yapılan transferler, yapılanma, kadro mühendisliği ve kulübün mali yapısı, takımımızın sıralamasından da anlaşılacağı gibi beklentilerin son derece gerisindedir. Profesyonel kulüplerde mali disiplin yaratılmadıkça, başarının elde edilmesi tesadüflere bağlıdır ki o da gelip geçici bir durumdur. Kulübün ekonomik anlamdaki itibarı ve güvenilirliği yitirildiğinde, telafisi son derece güç bir hal alır. Fakat ne yazık ki kulübümüzdeki ekonomik düzensizlikler, hiç istenmeyen böylesi bir tabloyla karşı karşıya kalmamızı sağlamıştır.

Yapılması gereken, en kısa zamanda ekonomik anlamdaki bu itibarsızlığı ortadan kaldırmak ve kulübe transferi söz konusu olacak oyuncuların kafalarındaki soru işaretini yok etmek olmalıdır. Bu durumun, “Şu kulüpte de bu tip sorunlarla karşılaşılıyor” şeklindeki savunmalarla ve yanlışı örnek göstererek meşrulaştırılma çabasından da vazgeçilmelidir. En kısa zamanda eldeki ekonomik duruma göre abartılmamış hedefler konularak ilk etapta mali itibar sağlanmalı ve ileriye yönelik uzun vadeli ve sağlam bir yapılanma içerisine girilmelidir. Bunun için devasa bütçelere ihtiyaç olmadığı Banvit Basketbol Kulübü örneğiyle karşımızdadır. Fakat kendi altyapımızdan yetiştirdiğimiz Mustafa Baştürk gibi bir oyuncunun dahi elde tutulamadığı, altyapının sadece ismiyle var olduğu bir yapıda bu nasıl sağlanır bilemiyorum.