EFSANE’NİN 50’NCİ YILI,YÜKSELEN BEKLENTİLER VE MUHTEMEL SENARYO!
Trabzonspor’u yönetenler her sezon başında iddialı mesaj vermeyi alışkanlık haline getirdiler. Bu yönetenlerin büyük bölümü de kulübü borç batağına sürükleyecek asla doğru planlanmamış bir transfer politikasıyla birlikte hareket ederken taraftarın saf duygularıyla ve hayalleriyle oynadılar. Yapılan transferleri şişirdikçe şişirdiler ve, “Hedefimiz bu sezon şampiyonluktur” dediler. Yine Bordo-Mavili kulübü yönetenlerin en önemli sloganlarından biri de, “Trabzonspor büyük kulüptür ve her sezon zirve yarışında yer alır. Bunun dışındaki bir söylem bu kulübü yönetenlere yakışmaz” ifadelerini kullandılar.

Bu kulübe gönül verenler de, kendilerini şampiyonluk hayallerinin içine hapsedilmiş buldu, yönetenlerin gazına geldi. Oysa Trabzonspor’un gerçekleri bambaşkaydı. Bunun sanki hiç önemi yoktu. Dünya tarihinde nice imparatorluklar yaşadı. Bu imparatorlukların hiçbiri ayakta kalamadı. Bu imparatorlukları yönetenler yayılmacı, tüketici, başka halkları ezerek güçlerinin sonsuz yaşayacağını varsaydılar. Ama tarih yine gösterdi ki, aşını yayılmacı, başka halkları boyunduruğu altına almak isteyen her imparatorluğun belli bir ömrü vardır ve yükselme döneminin ardından gerileme ve dağılma dönemi yaşanır. Yine de bundan hiç kimse ders çıkarmadı.

Trabzonspor gibi bir kulübü yönetenler de İmparatorlukları yönetenler gibi hareket ediyorlar. Bu kulübün sanki hiç yıkılmayacağı varsayımıyla birlikte maceracı politikalarla Bordo-Mavilileri sonsuzluğa kadar taşıyacaklarını düşünüyorlar. Ama yanılıyorlar. Bilmiyorlar ki, her İmparatorluğun sonu olduğu gibi yanlış üzerine yanlış yapan her kurum gibi Trabzonspor’un da sonu hüsrandır. Ama buna sebep olanlar o sonun geldiği gün asla hesap verecekleri makamlarda olmayacaklar. Acıyı bu kulübe gönül verenler yaşayacak. Bir süre sonra da kayıp imparatorluklar gibi unutulup gidecek.

50’NCİ YILDA ŞAMPİYONLUK VAADİ HAYALDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL
Bordo-Mavili kulüp Muharrem Usta başkanlığında yeniden dizayn edilmeye çalışılırken 50’nci yılda şampiyonluk sözü verildi. Lucescu ismi teknik direktör olarak lanse edildi. Başarıya aç, son yıllarda ezik bir durumdaki taraftar kitleleri de heyecanlandı. Ancak 50’nci yılın geçen sezon olduğu fark edilmedi. Fark edildi de, hemen strateji değiştirildi. Mevcut sezon 50’nci yıl olarak yönetim tarafından kamuoyuna lanse edildi. Neyse taraftar bunu da yedi. Olsun, 50’nci yılın idrak edildiğini kabul edelim. Böyle bir sezon ki gerçekten anlamlı… Yani Trabzonspor yarım aşırı geride bıraktı. Tarihinin kısa döneminde Türk futbolunun en önemli figürü oldu. Müthiş işler çıkardı. Statükoyu yerle bir etti. Büyük müyük bırakmadı, tek büyük olduğunu dosta düşmana ilan etti.O görkemli yılların mirası sürekli yendi ama bir türlü bitirilemedi. Ama o büyük mirasın gerçekte nasıl var edildiği hiçbir zaman doğru tahlil edilemedi. En azından yönetilenler tarafından… Şimdi de o büyük zaferlerin sebebini hiç anlayamayacak olanlar tarafından yönetiliyor Trabzonspor… Bu yönetenler durmadan başarı, hatta şampiyonluk pompalıyor taraftara… Algı operasyonuyla kombinelerin, forma satışlarının patlamasını istiyor. Taraftar da bu görkemli hedeflerin gerçekleşebileceğine kendini inandırmak istiyor. Peki bu mümkün mü?

BAŞARIYI ALGI OPERASYONLARI DEĞİL GERÇEKÇİ PROGRAMLAR YARATIR
Bakın, Trabzonspor ne zaman ki sezon başında büyük organizasyonlarla, topluma şirin gözüken açılışlar gerçekleştirdi, ne zaman yapılan transferleri gökyüzüne çıkarmaya çalıştı işte o zaman hayal kırıklığına uğradı. Beklentilerin yükseldiği yerde gerçekler devreye girdiğinde acı üstüne acı yaşandı. Bu sezon da 50’ncı kuruluş yıldönümü kutlamaları İstanbul’da muhteşem gösterilerle başladı. Akyazı Stadı’nda da sürdü. Bu görkemli kutlamaların sanki lige aynı oranda yansıyacağı algısı yaratıldı. Oysa bunun bir felaketin başlangıç taşları olduğu gerçeğini bizler çokça yaşadık, yaşamayanlar ya da yaşadıklarını unutanlar hayal dünyalarında istedikleri kadar vals yapabilirler.

Ama lig başladığında, ya da bittiğinde tablonun hiç de iç açıcı olmayacağını görmek için kahin olmak gerekmiyor. Bu kadar borç yükünün altında, böylesine dağınık bir camianın başarılı olması mümkün değil. Başarı göz boyamayla gerçekleşmez, gerçeklerin görülmesi ve ona göre politika üretilmesiyle mümkün kılınabilir. Yönetenler ve taraftarlar şampiyonluk hayalleri kurarken, benim gördüğüm fotoğraf bu…

Umarım yanılırım!

***

SEFA YILMAZ’IN ÇİRKİN YÜZÜ
Bir kulüp, bir futbolcuyla sözleşme imzalamışsa, sözleşme süreci içindeki sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. Bu noktada alınan futbolcu işe yaramamış diye kenara atılmışsa, istediği gibi bir kulüp bulamadığı için gidememişse, sözleşmeden kaynaklanan hak edişlerini talep etmesine hiçbir şekilde itiraz etmem. Hatta yaptığı sözleşmenin arkasında durmayan kulüp Trabzonspor dahi olsa, futbolcunun yanında yer alırım. Çünkü bir kulübü yönetenler milyonlarca lirayı kasadan çıkarıp, futbolcu transfer ediyorsa kırk kez düşünmesi, bir kez hareket etmesi gerekir. Yani ölü yatırım peşinde koşmamalıdır.

Transfer edilecek futbolcunun bulunduğu takımdaki performansı önemlidir ama asıl önemli olan geleceği takımın yükünü kaldırıp kaldıramayacağı olmalıdır. Bu noktada da çok önemli kriterler vardır. Futbol bilginleri bu kriterleri çok iyi bilirler ve futbolcuyu izledikleri anda da karar verebilirler. Yani yeni takımında alacağı rolün hakkını verip veremeyeceği konusunda bir fikir sahibi olurlar. Ama futbolu bilmeyenler, başka takımlarda iyi olan futbolcunun kendi takımlarında da çok şey üreteceğini düşünerek kesenin ağzını açarlar. Zaten kulüpleri iflas noktasına getiren sürecin sebebi bu ligi yoksunu kişilerin transfer politikaları değil mi? Yeniden Sefa Yılmaz olayına gelirsek, Trabzonspor bu futbolcuyu 3,5 milyon Euro gibi yüksek bir bonservis bedelinin yanında Orduspor’dan 600 bin Euro’ya alınan Anıl Taşdemir’i vererek bünyesine katmıştı. Fakat Sefa Bordo- Mavili takımda hiçbir varlık gösterilemedi.

BAK SEFA! SEN ÇAKMA TRABZONLU VE TRABZONSPORLU OLABİLİRSİN!
Sefa Yılmaz, Alanyaspor’a kiralandı. Oradan Gaziantepspor’a geçiş yaptı. Bu sezon da gözden çıkarıldı. Kuşkusuz Sefa’nın Trabzonspor’dan aldığı yıllık 4 milyon lirayı hiçbir kulüp vermeyeceği için de oyuncu boşta kaldı. Sefa haklı olarak bu kadar para kazanamayacağı için de ayak diriyor. Ancak ayak direrken işi yalana, dolana, üç kağıda dökmeye çalışırsa işte burada ahlaki bir sorun var demektir. Sefa Yılmaz’ın yapması gereken şey, teknik kadro ya da yönetimin kendisine verdiği program çerçevesinde çalışmaktır. Bu çalışmalardan kaytarmaması esastır. Sefa gelecek, altyapı hocalarıyla birlikte her gün idmanını yapacak. Belki kulüp tarafından affedilir. Belki bir başka kulübe transfer yapar.

Aktif sezona her yönüyle hazır olmalıdır yani… Eğer profesyonelse tabii ki!.. Ama işi gücü sadece para kazanıp yan gelip yatmaksa bunun adına asalaklık denir. Sefa, kendisine verilen programı uygulamamak için hastane hastane, doktor doktor dolaşıp rapor almaya ve idman programını aşmaya çalışıyor ve sonra da, “Ben Trabzonluyum, Trabzonsporluyum” diyor. Bak Sefa Yılmaz! Gerçek Trabzonlu ve Trabzonspor’u alengirli işler çevirmez. Yediği ekmeğin hakkını vermeye çalışır. İşini savsaklamaz. Alın teriyle kazanmak en önemli erdemidir. Hele Trabzonlu bir sporcuysa, Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” sözünü kendine ilke edinir.

Senin tavrın olsa olsa son yıllarda türemiş olan çakma Trabzonluluk ve Trabzonsporluluktur!

Bil istedim!