Batı'da değil, bizde demokrasi başlangıçtan bugüne  farklı algılarla yaşanıyor, ifade ediliyor. Bu nedenle de demokrasinin tanımı/tarifi farklı-farklı yapılıyor. Bu durum sürüp gidiyor.

1946 yılında  kültürel altyapısı olmadan adım atılan "Çok Partili Dönem"de; DP'nin siyaset dünyasında boy göstermesi ülkede  sevinçle karşılanmıştı.

Çünkü "dimokrasi" gelecekti.

Gaz-tuz vesikasız alınacaktı.

Şekeri herkes tüketecekti

"Kulüp" sigarası 10 kuruş olacaktı.

Kaput bezi ucuzlayacaktı.

Herkes istediği kadar ekmek alabilecekti.   

Ezan Türkçe değil, eskisi gibi Arapça okunacaktı.

Daha neler...

Bu çağrılar DP'nin  "dimokrasi" için gerekli gördüğü vaadlerdi.

İkinci Büyük Savaş'ın yarattığı buhran/kriz nedeniyle piyasada satışı karneye, tanzim satışa bağlanmış olan ekmek, şeker, tuz, gaz, benzin, kalay vb. maddeler esnaf tezgahında boy gösterince, rahat satın alınınca ülkeye de "dimokrasi" gelmiş olacaktı.

Nitekim 1950'de DP iktidara gelince  ve de savaş sona erdiğinden, yokluğu yaşanan mallar piyasada yer almaya başlayınca gönüller de hoş oldu.

- Oooh... " Dimokrasi" geldi!..

Basın hürriyeti... Hakim teminati... Düşünce hürriyeti...  Toplantı ve gösteri hürriyeti... İspat hakkı...  gibi konular -ama zorunlu konular/vagonlar- demokrasi lokomotifine bilahare bağlanacak, sefere çıkılacaktı.

Zaman, beklentilere yanıtta aldatıcı oldu. Basın hürriyeti bir gelir oldu, sonrasında nereye gitti, bilen olmadı. Hakim teminatı, düşünce, toplantı, gösteri hürriyeti, ispat hakkı konuları kavgalı/gürültülü ortamların aromasız ürünü oldu.

DP, "sağ görüş"ün temsilcisi olarak olaylara tek gözlükle bakınca; malum ortama doğru yol alınca , malum sonuca ulaştı.

27 Mayıs 1960 tarihi siyasete "sol" ifadesinin geldiği tarih oldu. Öncesinde T.Ceza Yasası'nın hükümleri gereği "sol"un siyaset alanında temsili ve ifadesi yasaktı/suçtu.

Sonrasında "sol" kavramının gelişiyle siyaset arenası renklendi; ama bu yeni alanda nefeslenen az oldu.

Hükümetler; Bülent Ecevit'in Necmettin Erbakan'la kurduğu ikili koalisyon dışında hep DP'nin uzantıları/kalıntıları partilerce kuruldu.

Görüntü ve uygulamalara "sol"dan çok "sağ" anlayış egemendi.

Ortada başarısızlıklar vardı/yaşandı.

Böyle bir ortamda Erbakan'nın siyaset görüşü ve anlayışı yurttaşın umudu ve  tek siyasal dal olunca bugünkü siyasal ortam oluştu.

***

Türkiye siyaseti yeni bir "yenleşme süreci"ne giriyor. AKP bu yenileşmenin adını kendisi açısından koyup "metalik yorgunluk" tanısıyla yeni kadrolarla yola devam etmeyi düşünüyor/planlıyor. Bunu kırgınlıklar yaratmadan ne kadar başarır, zaman gösterecek... Elbette ki; AKP, sağda/muhafazakar oyların hareketliliğini görerek böyle bir önlem almayı düşündüğü gün gibi aşikar.

Hele de; MHP'den ihraç edilen Meral Akşener ve arkadaşlarının kuracağı yeni partinin siyaset arenasında yaratacağı sarsıntıyı düşünürsek...

AKP de böyle bir arefe sonrası doğmadı mı?

"Türk sağı" yeni bir bahar yaşama hazırlığında görünüyor.