Sessiz sakin ama kararlılık içinde olmak çoğu kez belli kesimlerin! Dikkatinin üzerinize odaklanmasına neden olur. Bu anlamda hırçınlık, ataklık biraz da bıçkınlık belki de istenen tutumdur!.. böylece onlarla eşitlenmiş olursunuz…

Yok eğer bir aydın tavrında ısrarcıysanız, doğal olarak heyecanlı olmak da bu duruşun bir argümanı olabilir, ama asıl olan duruşunu sessiz, sakin ama ödün vermeden sürdürebilmektir. Ve bu risk almaktır…

Sükûnetiniz sizi ötekilerden ayıran bir işaret niteliği kazandığında öfkeyi üzerinize çekersiniz… yok edilebilirsiniz!

Zaten demokrat olmak böyle bir şey değil mi?..

Toplumsal ahlakın; ortak akıl, ortak vicdan yaygarası içerisinde “üst akıl” a gerekçelenip ötelendiği, herkesin bir çıkar uğruna kaytardığı zifiri karanlık, sayrılı süreçlerde!.. 

Dürüstlük, nasıl bir noktadan sonra olması gereken erdem niteliğini yitirip!.. kişiyi farklılaştıran bir özelliğe dönüşüyorsa, işte böyle bir şey… yani aydın olarak halkın ve haklının yanında olmak çoğu kez yakın çevrenizin dahi sizi sorgulamasına yol açacaktır.

Kuşkusuz kendine göre demokratik istemleri olan herkesin kendine özgü demokrasi kavrayışı söz konusudur! Ancak tüm bu istem ve kavrayış gerçek bir demokrasi iklimine ulaşma çabası olmayabilir!

Örneğin… Demokrasi siyasi aktörler tarafından  istenilen her durakta inilen tramvaya benzetilip araçsallaştırılırken!..

Siyasi kutuplaşmanın cenderesinde kör ve sağır bırakılmış seçmen; “kesimhaneye giden koyun misali, gocuklu celep kaldırınca sopasını, salına salına mezbahaya yönelir” gibi siyasi elitlerin beklentileri doğrultusunda,  önüne koyduğu her sandığı demokrasiye yorumlayıp!...  Özgür seçim hakkını ve kalabilmişse eğer diğer tüm özgürlüklerini de kısıtlayacak baskıcı yönetimler lehine kullanmakta bir beis görmüyor!…

Tam da bu noktada durup düşünmek gerekir. Demokrasi nedir? Demokrasi kültürü kitlelere ne denli aktarılmıştır? Ve biz gerçek demokrasiye ne kadar hazırız?

Bu soruların sorulmadığı sürece, Türkiye’de her erken uyanan ben demokratım diyecek ve kimin olup olmadığı asla anlaşılmayacak.

Her önüne gelenin duraksamadan demokrasiyi referans gösterdiği ve her tür herzeyi demokrasi adına yediği bu coğrafyada kimin ne olduğunu anlamak için aslında derin çözümlemelere gerek yoktur.

Demokrasinin Evrensel ilkeleri, kurum ve kurallarıyla tanımlanması ve bizdeki “ köprü başını tutmuş deli Dumrul” lar ile kıyaslanması, inanıyorum ki turnusol kâğıdından daha net sonuçlar verecektir.

Demokrasi mücadelesi kuşkusuz çok zor ve meşakkatlidir, ona ulaşmak yürek ve beyin çilesi gerektirir. Demokrasi karşıtlarıyla olan savaşımda “Abisus abisum invocad” özdeyişinden hareketle “uçurumun uçurumu” çağrıştırdığı gerçeğini asla unutmamalı ve bu tuzaktan kaçınmalıyız.

Gün gelir insan zaman içinde karşıtına dönüşebilir… Onu durdurmaya çalışırken, kendisi şiddetin tutsağı olabilir…

Hedeflediğinin karanlığı yüzüne yansıyabilir ve bir gün aynaya baktığında karşıtıyla yüz yüze gelebilir.

Onun içindir ki… kendinden kopmadan, kendini koruyarak karanlığa bakmak, öfkenin kör uçurumundan sakınmak ne kadar güç olsa da insana yaraşan bu değil midir?

Lütfen öfkenizi öteleyin ve yüzünüzün güzelliğini maskelemeyin.