ALTIN UÇLU KALEM

Eskiden ülke sorunlarını dile getiren ve bu sorunlara çözüm arayan gazetecilere “Altın Kalem” derlerdi. Bu unvan kolay elde edilebilen bir unvan değildi. Bazı yazarlar bu ifadeyi biraz abartılı bulur, “Altın Suyuna Batmış Kalem” ibaresini kullanırlardı. Daha eskilere gittiğimizde “Üstat; Şair, Azam” gibi unvanları kullananlar da vardı. Günümüzde buna benzer unvanlar pek kullanılmıyor. Ama gerçekten duayen, uzman, önder olabilecek gazetecilerimiz, yazarlarımız vardır. Satın alınamayan gazetecilerdir bunlar. Bunların fiyatı dünya üzerinde-henüz-belirlenmemiştir. Bu kalemler başkalarının cebine sığmaz… Biz-şimdilik-bu seviyeye ulaşmış değiliz. Ama ulaşan ağabeylerimize de saygıda kusur etmeyiz. Geçen hafta yazdığım, “İstanbul’dan Mektup Var” adlı yazımda dile getirdiğim onlarca gazeteciyle bir akşam yemeği yeme şerefine nail oldum. Otağtepe Bahçesi’nde her şey dört dörtlüktü. Sağ olsunlar, bir kaçı öğrencilerimdi. Şair Tahir Bulut, işadamı M. Sümer ve Günaydın Holdingin sahipleri…

Heyzen Tevfik’in dediği gibi, böyle gecelerin bir özelliği vardır: Önce bir kişi konuşur herkes dinler, sonra herkes konuşur kimse dinlemez. Bizler o aşamaya gelmemek için epeyce gayret saffettik. Sazlı, sözlü bir geceydi. Önce dinlemede kaldım. Sonra şair öğrencim benimle ilgili öyle gözlü ifadeler kullandı ki; acaba bu ben miyim demeye başladım. Nerdeyse beni de “Akıllılar” listesine yazacaklar. Son anda tehlikeyi atlattık!.. Bir ara sunuculuk yapan sarışın kızımız, içimizden birinin özgeçmişini anlatmaya başladı. Abartının bir kısmını çıkardığında gerisi bana uyuyordu. Neden sonra iş anlaşıldı mikrofonda anlatılan kişi benmişim. Kürsüye nasıl çıktığımı pek hatırlamıyorum. Vurgulu bir sesle “Trabzon” şiirini okuyunca yer yerinden oynadı. Daha önce yan gözle bakanlar da şöyle bir oturdukları koltukta doğruldular. Sümer Holding’in sahibi M. Sümer’in altın uçlu bir dolma kalem hediye etmesi beni çok duygulandırdı. Duygulandırdığı kadar da sorumluluk yükledi. Böyle bir kalemle milli konuların dışında yazı yazamazsınız. Konuları özenle seçmek zorundasınız. Vatan, millet, bayrak ön planda olmalı. Başka türlü o kalemi elinize alamazsınız. Böyle bir kalemi hak ettiğime inanıyorum. Ama o değerli insanların yetişmesinde bir eğitimci olarak katkımın olduğuna inanıyorum. İstanbul’dan sağlıklı ve de tatlı anılarla dolu çuvalı omuzlamış olarak döndüm. Artık bundan sonra o çuvaldaki altın kırıntılarını her hafta okuyucularımla paylaşmaya çalışacağım. Yüce Yaradan emanetini alıncaya dek, elim kalem tuttuğu müddetçe güzellikleri sizlerle paylaşacağım. Hoşça kalınız, dostça kalınız. Bu güzel ülkede güzelliklerle kalınız…