BALKANLAR TARİHİ GEZİ NOTLARI - 2

RESNE, NERDESİN NİYAZİ?
Resne denilince; İttihat ve Terakki Partisinin ünlü simalarından, Resneli Niyazi’yi ve “pisipisine gitti bizim Niyazi” lafını hatırlamayan olmaz. İşte biz o “pisipisine giden” Niyazı ile adı özdeşleşen Resne’ye gidiyorduk. Heyecanımız ve merakımız vardı. Buna geçmeden önce gurubumuzda bulunan renkli arkadaşlarımızın da yol boyunca ilginç hatıralarını dinleyip gülüyorduk. Bunlardan en ilgincini burada anlatıp, Resne’yi ve Resneli Niyazi’yi sizlere anlatmak istiyorum.

Aziz dayı gurubumuzun en yaşlı ama en renkli simasıydı. Mikrofon kendisine verilince giriş yapmadan başladı anlatmaya. Yaşı 65-70 civarında olan bu dayımız şive olarak; Antep, Maraş şivesi ve hafif peltek ifadesiyle baştan gönlümüzü fethetmişti. Rehberlerimiz dâhil herkes merakla dinliyordu Aziz dayıyı. “Ben ömrümün büyük bölümünü definecilikle geçirdim. Çoluk-çocuğumun rızkını bu yollarda harcadım. On yedi yıl definecilikle uğraştım ama altın yerine her seferinde hayal buldum. En sonunda doğu illerinden birinde üç kişi önceden elde ettiğimiz harita üzerinden hareket ederek gecenin soğuğunda kazı yaptık. Sabaha doğru hedefimize ulaştık. Gerçekten de haritadaki bilgiler doğruymuş. Artık altınları bulmanın ve hayallerimizi satmanın zamanı gelmişti. Sevinçten uçuyordum. Birbirimize bakıp bakıp nara atıyorduk. Derken altınları-defineyi valizlerimize doldurup, bölüşmek üzere şehirdeki otelimize doğru yöneldik. Sabah olmadan şehre varmalıydık. Gecenin kuru soğuğunu sevincimizden hissedemiyorduk ama soğuktan nerdeyse donacaktık. Şehre birkaç kilometre kala kaloriferleri bile yanmayan aracımızı şoför durdurdu ve diğer kişi ile birlikte benim araçtan inmemi istediler. Altına iner-inmez de silahlarını bana çevirip ceplerinden kimlik kartlarını çıkardılar. Birisi polis, diğeri astsubaymış. Sesini çıkarma ve bizi unut, yoksa seni perişan ederiz diye tehdit edip altınları alıp gittiler. Gecenin ve soğuğun ortasında kalakaldım. Zor bela şehre kadar yürüyüp canımı kurtardım. 18 yıl üzerine baktım ki bu işten bana bir kar gelmeyecek, ticarete başladım” deyince otobüsümüzde kahkaha tufanı koptu! Yolumuz Resne’ye doğru uzanıp gidiyordu. Biz de merakla artık Aziz dayının hoş anlatımlarına gülerek yolumuza devam ediyorduk.

Resneli Niyazi Bey veya Ahmet Niyazi Bey 1873 yılında bugün Makedonya sınırları içerisinde kalan Manastır yakınlarındaki Resne kasabasında doğmuştur. Bu nedenle Resneli Niyazi Bey olarak anılır. İttihat ve Terakki'nin önde gelen isimlerinden olup II. Meşrutiyet'in ilanına yol açan ayaklanmanın lideri olarak ve 1897 deki Türk-Yunan savaşındaki başarılarından dolayı ün yaptı. II. Abdülhamit’in Meşrutiyeti ilan etmek zorunda kalmasından sonra döndüğü Selanik’te “Hürriyet kahramanı” olarak karşılandı.

VATAN FEDAİSİ
17 Nisan 1913'te Arnavutluk'un Avlonya limanında İstanbul'a gitmek üzereyken İttihat ve Terakki Fırkasının kendisine gönderdiği koruması tarafından öldürüldü.

Hem Meşrutiyet hem de 31 Mart sırasında İstanbul’a gelen Hareket Ordusu içerisinde Niyazi Bey en önde gidenler arasındaydı. Başındaki şapkanın üzerinde “Vatan Fedaisi” yazmaktaydı. Türk-Yunan savasında gösterdiği başarı ve esir aldığı Rum askerlerinden dolayı kendisine “padişah yaverliği” unvanı verilmek istenmiş ancak kendisi, kazaskerin 13 yaşındaki oğluna da aynı unvan verilmesi üzerine bunu reddetmiştir.

1913 yılı Nisan ayının 29’unda Arnavutluk’un Avlonya limanına 8 kişi geldi. Sivil giyimliydiler. İstanbul’a kalkacak vapuru bekliyorlardı. İçlerinden biri bilet almaya gitmişti. Tam bu sırada üç el silah patladığı duyuldu. İki kişi yere yuvarlandı. Birkaç el daha ateş edildiği görüldü. Herkes kaçışmıştı. Orada bulunanlar, kırçıllı bir paltonun içindeki sivil giyimli şahsı zar zor tanıdılar. Bu, Resneli Niyazi Bey idi.

Öldürülme sebebinin karanlıkta kalmış ve kendi koruması tarafından vurulmuş olması nedeniyle kendisine atfedilen "Ne şehittir ne de gazi, pisipisine gitti Niyazi" deyimi Türk milletinin hafızasına kazınmıştır.

40 yaşında öldürülen bu vatan fedaisinin kendi adına yaptırdığı muhteşem sarayı ile onun hemen karşısındaki eski evini gezdik. Sarayı yaptırmış ancak içerisinde yaşaması nasip olmamıştı. İçimizden “2.Abdülhamit’in günahı herhalde Niyazi beyi tuttu” diye geçirip yolumuza devam ettik. Ancak burada şunu da hatırlatmak isterim ki; bu günlerde insanların henüz önemini kavrayamadığı Makedonya tarihte birçok ünlü kişinin doğduğu topraklar anlamına da geliyor. Bu gün; Makedonya kralı II. Filip başta olmak üzere Kiril kardeşler, Resneli Niyazi ve burada eğitim aldığı için Atatürk bu ünlü kişilerden sadece bazıları olarak hatırlanıyor. Yolumuza devam ediyoruz. Aynı yerleri tekrar tekrar gezmekten bizar olan Halil Güven kardeşimiz, bazen kayboluyor, birkaç gün veya şehir sonrası çaktırmadan aramıza katılıyordu. Bu tatlı kaçamağını anlıyor ancak kendisine anlatmıyorduk ki, espri yapma malzememiz bol olsun!

MANASTIRIN ORTASINDA VAR BİR ÇEŞME!
Bu günkü hedefimiz manastırdı, Manastır; Hani türkülerimizde vardı ya;” Manastırın ortasında var bir çeşme, canım çeşme” İşte o manastıra gidiyorduk. Atatürk’ün okuduğu, askeri idadi vardı ya, işte o manastır şehrini görecektik. Çocukluk hafızamıza işlenen Manastır Askeri İdadisini gezecektik, heyecanlıydık elbet!

Güzel bir yolculuktan sonra Manastır’a ulaştık. Şehri gezip Ohri’ye geri dönecektik. Önce Manastır Askeri İdadisinden başladık. Eski ve mükemmel bir bina ile karşılaştık. Üç katlı ve iniş çıkış merdivenli bu asude binanın üçüncü katında Atatürk ile ilgili kısmı bir bölüm oluşturulmuş. O dönem ve Atatürk’ün hayatını anlatan bir gösterimi heyecanla izledik. O günün şartlarında Atatürk gibi büyük ve çağdaş hayalleri olan insanların bu okuldan yetişmiş olması elbette ki gurur vericiydi. Çünkü eğitim Türkçe ve eğitmenler Türkoğlu Türk’tüler. Her odasında ayrı bir hatıranın izlerinin hala görüldüğü Askeri idadiyi TİKA tadilat ettirmişti. Bu arada söyleyelim TİKA balkanlarda, hatırı sayılır tarihi eser restorasyonlarını başarı ile yaptırmaktadır. Şehir merkezindeki “Eski Çarşıya” girince; sanki İstanbul’da Kapalıçarşı civarında bir alanı geziyor muşsunuz gibi hissediyorsunuz kendinizi. Murat camii TİKA tarafından yeni restore edilmiş. Yeni cami ise restore edilecek. Bu arada şunu belirtelim ki; buralarda bulunan ve vakıf malı sayılan ecdadımızın eserlerinin restoresini engellemek için ilgili devletler hala anlamsız engellemelerine devam etmektedirler. Bu durum bu eserlerin yenilenmesi çalışmalarını oldukça geciktirmekteyse de; ,ilgililerin ısrarı ve tapu kayıtları belgeleri işimizi sonunda bize hallettirebiliyor. Gönüllü konsolosluğunun penceresinden büyükçe bir Türk Bayrağı asılan eski çarşıyı keyifle gezip, çarşının sonundaki Manastır çeşmesi meydanına ulaşıyoruz. Burada bulunan bir börekçiden meşhur Manastır böreklerimizi alıp, çeşmenin yanında diz kurup yiyoruz. Devamında şehrin diğer güzelliklerini de gezip Ohri’ye geri dönüyoruz. Ardından Ohri’den, yani Makedonya’dan ayrılıp Arnavutluk’a doğru yola çıkıyoruz.

OSMANLI’DAN AYRILAN EN SON BALKAN ÜLKESİNDEYİZ
Arnavut halkı, MÖ 2000 yıllarında Balkan Yarımadasına yerleşen İlliryalıların torunlarıdır İllirya MÖ 167 yılında Romalılar tarafından zapt edildi ve 500 yıl Romalılar tarafından yönetildi Ancak bu bölgenin iç kısımlarında yaşayan İlliryalılar, Romalıların baskılarına uzun müddet karşı koydular İşte bunlar, Roma İmparatorluğunun 395'te parçalanmasından sonra Arnavutluk ve Arnavut adlarını aldılar ve Doğu Roma İmparatorluğunun bir parçası oldular.

1468 yılında Osmanlılar Arnavutluk'u zapt ettiler ve uzun müddet burayı idareleri altında bulundurdular Osmanlı Devletinin adil idaresinden memnun olan Arnavutlar kendi istekleri ile 17 yüzyılda İslamiyet’i kabul ettiler Dini yaymak için gayret gösterdiler Osmanlılar burada askeri teşkilat kurdular ve süvari birlikleri teşkil ettiler Arnavutlar zamanla kendi kültürlerini bırakarak Osmanlı kültürünü benimsediler

1912'de Osmanlı idaresinden ayrıldılar. Balkan ülkeleri içinde Osmanlıdan ayrılan en son ülke Arnavutluk’tur. Ancak tam müstakil olmayıp, büyük devletlerin kontrolü altında kaldılar Birinci Dünya Savaşından sonra 1925'te cumhuriyet ilan edildi Ancak cumhurbaşkanı olan Zoğu, 1928'de cumhuriyeti krallığa dönüştürdü Bu sıralarda bir ekonomik krize girdi ve nihayet İkinci Dünya Savaşında İtalyanlar tarafından işgal edildi.

1944 yılında, komünistler hükumeti kontrol altına alarak, komünist bir idare kurdular 1961 yılına kadar Rusya ile sıcak münasebetlerde bulundular 1961'de Rusya ile bağlılıklarını keserek Çin ile anlaştılar Böylece Çin ile ittifak kuran ilk Avrupa devleti oldular Ancak son yıllarda Çin ile de yakınlıklarını dondurdular Daha sonra Yugoslavya ve bazı Avrupa ülkeleriyle ticari ve diplomatik münasebetler kurdular

1976 Aralık ayında kabul ettiği yeni anayasa ile Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti adını aldı Devlet başkanlığına Arnavutluk Emek Partisi Genel Sekreteri Enver Hoca Getirilidi 1985'te Enver Hoca'nın ölümü üzerine Emek Partisi genel sekreterliğine getirilen Ramiz Alia aynı zamanda Devlet Başkanı da oldu 31 Mart 1990'da yapılan ilk çok partili seçimleri Emek Partisi kazanmasına rağmen ülkede iç kargaşalık başladı Bunun üzerine çok sayıda halk ülkeden göç etti.

Bu gün geçmişin izlerini silip kalkınma gayretleri içinde olan Arnavutluk’a bu ikinci gidişimdi. Geçen yıl Trabzonspor’un Kukeci ile yapacağı maç için Tirana gitmiştik. Aklımıza hemen Enver Hocanın döneminde herkese mecburen yaptırılan beton sığınaklar geldi. Enver hoca bunların sağlamlığını test etmek için yapıldıktan sonra, yapan mühendisi bu sığınağın içine koyar ve sığınağa top atışı yaptırırmış. Yıkılmadıysa mühendis yaşarmış, yıkıldıysa sonu ölüm olduğu için, bu gün bile bu sığınaklar sağlam bir şekilde ülkenin her tarafında bulunmaktadır.

Çok sıcak bir günde Tiran’a ulaştık. Merkezde sadece “Ethem Bey” camii bulunmaktadır. Komünist rejim zamanında ülkedeki bütün cami ve kiliseler yok edilmiş, her nasılsa, Tiran merkezde bulunan Ethem bey camii depo yapılarak bu yıkımdan kurtulmuştu. Rejim yıkıldıktan sonra tadil edilerek ibadete açılan camının süsleme ve tasarımı hemen hemen Üsküp Kalkandelen de bulunan Alacalı cami ile aynı, renkler aynı. Demek ki bu Türk modeli camiler balkanlarda aynı ustaların elinden ve aynı geleneğin devamı olarak yaptırılmışlardı.

Devam edecek…