Yıllardır dinlediğimiz, sık sık görmekten yüzlerini eskittiğimiz ve ölmeden koltuklarını bırakmadıklarına tanık olduğumuz liderler var. Herkes altmış beş yılını doldurur emekliye ayrılırken, onlar, ayakta duracak, oturup kalkacak, yürüyecek, merdivenleri inip çıkacak, uçağa binecek, üstünü başını giydirecek, hatta donunu bacağına sokacak, bağlayacak halleri olmamalarına karşın yine de koltuklarında kalıyorlar, saltanatlarını sürdürüyorlar, hükmediyorlar, siyasetten beslenmeye devam ediyorlar.
Memur, süresi dolacak ya da istifa edip görevinden ayrılacak, fakat onlar başarısız olduklarında bile asla görevlerinden ayrılmayacaklar. Sevilmek ya da seçilmek başarılı olmak değildir. Halk “bu enkazı siz yarattınız, siz kaldırınız” diyor. Ülkeyi enkaza, parayı pula, satın alma gücünü eksiye, enflasyonu tavana, doları 25 TL’ye çıkarmak başarı değildir. Başarı şöyle ya da böyle, devletin tüm olanaklarını kullanmak ve o koltuklarında oturmak da değildir. Kazanan siz değil, devletin tüm olanaklarıdır.
Kişi başına düşen ulusal gelir 12500 dolardan 8500 dolara inmişse bu bir başarısızlıktır. Dolar, 2.70’ten 25 TL’ye çıkmışsa bu, bir başarısızlıktır. / Haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, uygulanmayan yargı kararları, ödenmeyen tazminatlar başarı değildir
Alım gücü düşmüşse, işsizlik artmış, enflasyon tüm rakamsal oyunlarla %120’lerden inerek %56’larda dolanıyorsa, bazı ürünler sepete sokulmaksızın sıfır gösteriliyor ve enflasyon hala %40’larda seyrediyorsa, (gerçek enflasyonu biz yaşıyoruz, %100’ün üzerinde) vatandaş borçtan kurtulamıyor, faturalarını, aldığı kıredi borçlarını ödeyemiyorsa, bu, başarısızlıktır.
Vatandaş pazara inip boş dönüyorsa, ürettiği fındık, buğday, çay, pamuk, hayvan para etmiyor, tarlasına, tıraktörüne haciz geliyor ve çiftçiliği bırakıyorsa bu, başarısızlıktır.
Okuttuğu gençlerine iş sahaları açıp çalışma ortamı yaratmıyor ve yurt dışına gitmelerine engel olmuyor, çocuklarını bakmıyorsa bu, çok büyük bir başarısızlıktır.
Yap-işlet-devret yöntemiyle yapılan yollar, köprüler, tüneller, şehir hastaneleri, masrafları karşılamıyor ve hazineden destek alınıyorsa ya hesap-kitap hatası vardır, ya da bir kasıt; her iki durum da müthiş bir başarısızlıktır.
Üç tarafı denizlerle çevrili büyük bir ülkenin gemileri, denizlerinde yük ve yolcu taşımıyor, uluslararası sularda Türk bandıralı gemiler varlığını sürdürmüyor ve denizcilik şirketlerinin gemileri Karadeniz’de, Akdeniz’de turlamıyorsa bu, bir aymazlık ve başarısızlıktır.
Türkiye’nin yeraltı ve yerüstü kaynakları verimli çalıştırılmıyor, yabancılara peşkeş çekiliyorsa; işçilerin emeklerini pazarlık etme hakları ellerinden alınıyor, önleniyor, sendika seçme özgürlüğü tanınmıyorsa, asgari ücrete mahkum ediliyor, kazalar önlem alınmadan kadere bağlanıyorsa “din” ile geçiştiriliyor demektir ve bu, korkunç bir başarısızlıktır.
Dışalım dışsatımdan çok fazlaysa, yani ihracat ithalatı karşılamıyorsa, dış ticaret açığı 74 milyar doları buluyorsa, borç alınarak borç ödeniyorsa; üretim artırılarak ihtiyaç karşılanmıyor ve ithalata başvuruluyorsa, bu yönetim düşünüş, anlayış, uygulayış ve inanış bakımından hem yanlış, hem de başarısızdır.
Toprağı, çalışanı, makine ve ekipmanı olmasına karşın bir yönetim, ZAMANINDA ürettiği buğdayı, ayçiçeğini, pamuğu, nohudu, mercimeği, pirinci… samanı ithal ediyorsa durup düşünmek gerekir. İklimi ve meralarıyla her türlü tarımı ve hayvancılığı yapacak, dışarıya satacak durumdayken, dışarıdan canlı hayvan, karkas et ve meyve alınıyorsa şapkayı masaya koyup düşünmek ve sormak gerekir: Eksiğiniz nedir? Neden beceremiyorsunuz?
Bir ülke düşünün ki, kaynakları müteahhitlere, ganimetmiş gibi yağma ve talan ettiriliyor ve acımasız kapitalizm uygulanıyorsa, “yardım” felsefesi ve inancı üzerine kurulan birtakım kurum ve kuruluşlar “ticari” bir kafayla yönetiliyorsa; vatandaşa dağıtılması gereken çadırlar para ile satılıyorsa, kan bağışıyla ayakta duran Kızılay Kan Merkezi, sömürülen yardımseverlik duyguları yüzünden “kansız” kalıyorsa bu durum, büyük bir başarısızlıktır.
Sevgi ve hoşgörü ağza alınmadan, yıllardır ayrıştırma, düşmanlaştırma politikalarıyla, “dindar ve kindar nesil yetiştireceğim” iddiasıyla yola çıkanlar bugün sevgiyi, saygıyı, barışı, kardeşliği, dostluğu ortadan kaldırarak tahammülsüz bir toplum yarattılar. Ötekileştirmeyi, kini, nefreti hoşgörünün yerine bina ettiler. Küfür, hakaret, suçlama, aşağılama gibi söz ve davranışlar üslubun anıtsal başarısızlıkları oldu. Bu tip konuşanlar halk arasında değer gördü ve takdir edildi. Çocuklarımıza, torunlarımıza “pip’lenecek” sözcük kalmadı.
Hele vatanına, milletine, ülkelerinden kaçarak ihanet edenlere acıma ve yardımseverlik duyguları sömürülerek “kardeş” diye kucak açanlar, onları besleyenler, “gitmesinler” diye Avrupa’ya bekçilik yapanlar, bir de vatandaşlık hakkı veriyorlar; ne anlama geliyor, siz söyleyin.
Başarısızlık, beceriksizlik takdir gördü. Ülkeyi yüz milyarlarca dolar borca sokan ve geleceği ipotek altına aldıranlar takdir gördü. Üretmeyip ihtiyaçları karşılamayı ithalata bağlayanlar takdir gördü. Çiftçinin evini, tarlasını, tıraktörünü haciz edenler takdir gördü. Halkı yüksek enflasyona, korkunç pahalılığa ve kuyruklara mahkum edenler takdir gördü. Halkı zam yağmuruna tutanlar takdir gördü. Canlı hayvan, karkas et, saman ithal edenler takdir gördü. Cumhuriyetin tüm fabrikalarını, şirket ve bankalarını satanlar, işsizliğe tavan yaptıranlar, doktorlarına “giderlerse gitsinler” diyenler, gençlerini yurt dışına gitmekten alıkoymayan ve iş ortamı yaratmayanlar takdir gördü… Akıldışı ekonomik yöntemlere başvuranlar ve ülkeyi batma noktasına getirenler takdir gördü. Başarısızlık, beceriksizlik takdir gördü, iktidar oldu. Takdir sizin, bu sonucu siz istediniz; hiçbir sızlanmaya hakkınız yoktur!
Sevgiyle, esenlikle kalınız…