Çoğumuzun kabul etmediği ama gerçeklik payının olduğunu değerlendiriyorum. Kız çocukları babalarını, erkek çocukları da annelerini birazcık daha fazla sever derler. Görüşüme göre sebebi; babaların ve annelerin rol model olmalarından dolayı, hemcinsi çocuğuna kötüörnek olmama adına mesafeli olmaları ve eleştirel olarak yaklaşmalarıdır.
Babam zamanının büyük kısmını işine ayırdığından bize pek zaman ayıramazdı. Annem ise evde olduğundan bizimle haşır neşir olurdu. Askeri Liseyi kazandığımda beni düşünceli görünce ‘’oğlum istemiyorsan gitme’’ demişti. İzine geldiğimde kapılarda karşılar, çocuk gibi sevinir, ‘’oğlum, aslanım geldi’’ derdi. En çok o sesi ve sözleri özledim.
Yaşarken kıymet bilememe, zaman ayıramama veya bulamama gibi bahanelerimiz oluyor, belki de hep var olacaklarına olan inancımızdan kaynaklanıyordur. Yokluklarına da bu yüzden alışamıyoruz, zaman ilaçtır derlerse de zaman geçtikçe özlemleri sanki daha da artırıyor.
29 Ağustos 2007 tarihinde kalp krizinden kaybettiğimde rütbe terfi törenlerinin olduğu Askerler için çok önemli bir gündü. Askerler omuzlarına yıldız takarken, benim Kutup Yıldızım hatta tüm Yıldızlar kaymıştı. Anne sevgisini anlatmanın tarifi olası değil. Bir tek O aklınıza geldiğinde, yok olduğunu hatırladığınızda ve Ona dokunamayacağınızı anladığınızda boğazınız adeta düğümlenir, nefesiniz daralır, gözleriniz dolar.
‘’Cennet annelerin ayakları altındadır’’ hadisinden de anlaşılacağı üzere bütün annelere itaat etmek, saygı göstermek her çocuğun öncelikli görevidir.
‘’Annemi pencereden gördüğümde, devletin de adaletin de gözlerini gördüm.’’ cümlesi bana annem Sebahat Eyüboğlu Özgür’ü anımsattı ve bu sözle dertlendim. Bu duygusal sözler, tutuklanmasına gerekçe olarak 2015 yılında belediyede danışman olarak görev yaptığı döneme ait olup 2021 yılında mahkeme tarafından takipsizlik kararı verilen Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık’ ait…
Tüm Türkiye’ye mal olan ve çaresizlik içinde oğul ve annenin birbirlerine pencereden bakarak el sallayan fotoğraf görüntüsü, istisnasız herkesin yüreğini dağlamıştır. Bu zulmün devam etmesi de ayrı bir işkencedir.
Hal böyle iken, başka eski bir belediye başkanının, şeker ve KOAH hastalığı gibi hayati tehlike oluşturmamasına rağmen cezaevinden tahliyesi daha da vahim, taraflı ve dramatiktir. Devleti yönetenler adil olursa devlet güçlenir, adaletin terazisi herkes için eşit tartmalıdır. Onun için adaleti temsil eden tanrıça Themis’in gözleri kapatılmıştır.
Bu yüzden adil olmak tercih değil, zorunluluktur. Aslında talep edilen adil olunmasından başka bir şey değildir.
Vicdanları ağır zedeleyen ve artık hayati tehlikenin her geçen gün arttığı bir durum söz konusudur ve buna bir an önce sön verilmelidir.
Anneleri evlatlarıyla sınamak en büyük ızdıraptır, günahtır, yazıktır, karar vericiler kendi annelerini de düşünerek adil olmalıdırlar.
Son günlerin yakıcı Özlem Çerçioğlu olayına değinmeden olmaz. 2820 Numaralı ve 22.04.1983 tarihli Siyasi Partiler Kanununda yeni düzeltme ve yeniden düzenlenme ihtiyacı vardır.
Fransız anayasa hukuku uzmanı ve siyaset bilimci Maurice Duverger’in, ‘’Tüzük ve Yönetmeliklerde özellikle boşluklar bırakılır ki yazanlar tarafından bu boşluklardan yararlanılsın’’ derken aslında insanların ahlakına veya yorumuna bırakılan maddeler bırakılmaması gerekliliğine vurgu yapmış. Keşke bu boşluklar ahlaki yorumlarla doldurulsa. Ancak siyasetin maddi kazanım alanının çok geniş olması bu ahlaki davranışın önünde önemli bir engel oluşturuyor.
Şayet, ‘’Bir partiden seçilen Milletvekili, Belediye Başkanı, Meclis Üyesi başka partiye geçemez. Partisinden istifa ederse bağımsız olarak görevine devam eder’’ şeklinde açık bir hüküm olsa bu olumsuzluklar yaşanmaz ve oy verenlerin oyları en azından bir nebze de olsa garanti altına alınır. Yani vicdanları şimdiki hali kadar rahatsız etmez.
Türk Siyasetinin ahlaki davranış ile mahalle baskısı oluşturma gücü, alışkanlığı ve iradesi yok. Aslında taraflar karşılıklı olarak bu durumlara tavır alsa bu maddeye de gerek kalmaz. Ancak çürümüş sistemdebunun olmayacağı aşikâr.
Bu kadar feveran edenlerin muhakkak ki kendilerini de sorgulaması gereklidir. Size katılınca alkışlayıp en yetkin makamlara getirin, sizden gidince kötüleyin ve aşağılayın. Bu davranış tutarlı ve inanılır değildir. Transfer olan siyasilere bakınca bu durum açıkça görülüyor. S.S,N.K, C.E, vb. gibi örnekler gözümüzün önünde duruyor.
Tezatlar ve tutarsızlıklarla hareket edilirse etik olunması da beklenmez. Bana gelirse baş tacı, giderse yerin dibi anlayışı sorunludur. Burada 2 dönem Milletvekilliği ve 4 dönem Belediye Başkanlığı yapan birisinin transferiyle ilgili olarak parti yönetimi de bir durum değerlendirmesi yapmalı ve ders çıkarmalıdır.
Aynı durumu Futbol takım transferlerinde de görüyoruz. Ancak burada profesyonellik ve mesleki gereklilik ve maddi kazanım normal bir durum iken aynı durumunsiyasette görülmesi içler acısıdır.
Ülkemiz siyasetinin dolayısıyla yaşantının hatta her alanda durum tam da budur, yani aslında içler acısı durumdayız…