CHP’NİN İMRALI’YA GİTMEME KARARI: SİYASETİN YENİ EŞİKLERİNDEN BİRİ

CHP’NİN İMRALI’YA GİTMEME KARARI:

SİYASETİN YENİ EŞİKLERİNDEN BİRİ

Türkiye siyasetinde bazen bir tercih, sessiz bir devrim kadar etkili olabilir. CHP’nin “İmralı’ya gitmeme” kararı tam da böyle bir dönemeç niteliği taşıyor. Çünkü bu karar yalnızca bir ziyaretin reddi değil; yeni bir siyaset anlayışının, yeni bir merkez arayışının ve yıllardır kurulan manipülasyon tuzaklarına karşı geliştirilen bir refleksin ifadesidir.

İktidar cephesi, uzun yıllardır Kürt sorunu üzerinden muhalefeti sıkıştırmayı alışkanlık haline getirdi. CHP’nin İmralı’ya gitmesi halinde devreye sokulacak senaryolar belliydi: “CHP terörle yan yana”, “CHP Öcalan’ın kapısında”, “Eski çözüm sürecine döndüler”… Kısacası siyasal ikna değil, propaganda malzemesi hazır bekliyordu. CHP’nin bu oyuna kapıyı kapatması, özellikle milliyetçi-muhafazakâr seçmene açılmaya çalıştığı bu dönemde stratejik bir hamledir. Ve doğrudur.

Ancak işin bir diğer yönü de var: Kürt seçmen, CHP’nin uzun yıllar boyunca Kürt seçmenin oyunu örgüt üzerinden değil, demokratikleşme, yerel yönetimler ve yurttaşlık eşitliği üzerinden kazandığını gördü. Bugün Kürt seçmen Öcalan üzerinden yürütülen siyasete eskisi kadar sıcak bakmıyor. Hayat pahalılığı, kayyumlar, hukuk ve özgürlük meselesi çok daha belirleyici. Bu nedenle İmralı’ya gitmek sadece milliyetçi seçmeni küstürmekle kalmaz, metropollerde CHP’ye oy veren Kürt seçmeni de gereksiz bir sembol tartışmasına mahkûm edebilirdi.

Bununla birlikte CHP’nin tercihi, bazı kesimlerde özellikle yandaş “çekingenlik” ya da “devlet refleksine teslimiyet” eleştirilerini doğurabilir. Güneydoğu’da sınırlı da olsa CHP ivmesinin bulunduğu alanlarda bu kararın “yetersiz” bulunduğu yorumlarına da rastlamak olanaklı. Ancak CHP’nin asıl hedefinin Diyarbakır’dan çok İstanbul olduğunu söyleyebiliriz. Yani metropollerdeki dengelerin partiyi yeni bir stratejiye zorladığı da açıktır. CHP bu stratejiye uygun kararlar almak zorundadır ve öylede oldu.

Bugün CHP, Kürt sorununu İmralı-Kandil-Ankara üçgeninin dışına çıkararak ele almayı, meseleyi somut demokratikleşme adımlarına ve yerel yönetim reformlarına dayandırmayı tercih ediyor. Yani kişilere, kapalı kapılara ya da sembolik ziyaretlere değil; açık, kurumsal ve toplumsal zemine yaslanan bir çözüm anlayışına yöneliyor. Bu, bir yandan CHP’yi milliyetçi seçmen için “güvenli”, Kürt seçmen için ise “makul” bir adres haline getirdiğinin somut göstergesidir.

CHP’nin İmralı’ya gitmeme kararı, riskleri olsa da siyasal rasyonalite açısından anlaşılır bir tercihtir. Bu tercih, Türkiye’de siyasetin merkezine yeniden talip olan bir partinin, manipülasyon tuzaklarına düşmeden geniş toplum kesimlerine hitap etme çabasının göstergesi olarak görülmelidir. Ve belki de en önemlisi: Kürt sorununu liderlerin gölgesinden çıkarıp yurttaşların ışığına taşımaya yönelik yeni bir yaklaşımın adımıdır.