Cumhuriyet Kutlamaları
“Burukluk” Salgınına Dönüşmesin!
Cumhuriyetimizin yüz ikinci yaşını ne yazık ki buruk kutlamaktayız. İktidar bileşenlerinin iç gericilikle bütünlüklü ve dış destekli sürdürdüğü yıkım elbette kaygı verici boyutta. Cumhuriyet kurumlarına/değerlerine, ilkelerine saldırı tehlikeli boyuta varmıştır. Yasa-hukuk-hak-adalet-etik-görenek-sevgi-saygı ve vefa ayaklar altına alınmıştır. Kuşkusuz içinde bulunduğumuz koşullar ve olumsuzluklar cumhuriyet tarihimizde çok sık rastlanılmayan uzun bir “ara dönem” i bize dayatmakta.
Büyük baskı ve yasaklamaların yaşandığı darbeler ve olağanüstü dönemler dahil Cumhuriyete bu denli büyük ve çok yönlü saldırı yapılmamıştı/yapılamamıştı. Ancak yine de diri kalmak ve sağlıklı düşünmek adına bu üzüncün/burukluğun sosyal bir salgına dönüşmemesi için kimi saptamaları anımsatmak ve uygun yol haritasını oluşturmak zorunda/sorumluluğunda olduğumuzu vurgulamak gerekir diye düşünüyorum.
Bu saldırılar esas olarak iki ana merkezden kaynaklanmakta. Öncelikle Lozan tapulu Türkiye Cumhuriyeti’ne dün olduğu gibi bugün de artarak yapılan saldırının dış merkezinin ABD ve Batı Emperyalizmi olduğunu tartışmasız görmek gerekir. “Yerli gericilik” diye tanımlanan Cemaatçi/Tarikatçı/Dinci ve elbette Cumhuriyet ve Devrim karşıtı iç yapılanmaların da bir merkez olduğu bilinmekte. Ancak bu merkezin varlığı, egemen emperyal merkezden bağımsız düşünülmemeli ve onlarsız başarı şansları da yoktur zaten. Bu saptama, yüz yılı aşan Cumhuriyet Devrimi sürecine ve son elli yılın acı gerçeğine dayanır; Afganistan, Libya, Irak, Suriye, Lübnan örnekleri hala çok sıcaktır! Bizdeki ABD’ye sığınan görevli FETO çok sıcak ve çok acı bir deneyim değil mi? Unutuldu mu yoksa!
ABD’nin kendisi ve çoğu zaman artık taşörenlerine verdiği büyük desteklerle yaptırdığı yıkım harekâtı 1923 Devrimi’ni yok etmek, yerine Sevr türevi parçalanmış bir Anadolu/Türkiye oluşturma çabasıdır. Kimi iç çevreleri de yani Cumhuriyet ve devrim karşıtlarını öyle ya da böyle destekleyip hareketi sürdürmeyi amaçlamakta. Geçmişte İngiliz emperyalistlerinin destek verip ayaklandırmak istediği iç gericilik şimdi ABD merkezli yürütülmekte. 1994 yılında hazırlıklarına başlanılan ve iki binlerde uygulamaya sokulan Erdoğan/Gül merkezli ve eşgüdümlü cemaat/tarikat ve her tür etnik/dinsel bölücü ve Cumhuriyet karşıtı konsorsiyum/bileşenler, Pentagon’da hazırlanmıştı; unutulmasın!
Son çözümlemede iç gericiliğin ve cumhuriyet/aydınlanma/devrim karşıtlığının kaynağı/dayanağı hep dünya sömürü merkezleri olmuştur. Dolayısıyla iç gericilikle, orta çağ özlemcileriyle, cumhuriyet ve devrim karşıtlarıyla sonuç alıcı savaşım bugünün emperyal merkezi ABD’yi karşıya almadan yürütülemez.
Emperyal çabaları ve sömürü ağını gördüklerini/bildiklerini savlayıp diline dolayanlar yine de onların kayığı ile yol almayı yeğleyip Cumhuriyet gemisini batırmayı amaçlayan aklı evvellerin varlığı konunun bir başka tehlikeli boyutu! Mustafa Kemal ve arkadaşları öncülüğünde Cumhuriyeti kuranlara ayrılıkçı/etnik/bölücü yaklaşımla ağzını bozarak hakaret edeceksin… Bunu söyleme gücünü de bu meclisten aldığını utanmadan yineleyeceksin… “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyenlere, “Mustafa Kemal’in generali olsanız ne yazar, it sürüleri” diyen/diyebilen şimdiki DEM milletvekili bunu söylerken Ağrı belediye başkanıydı, ne çabuk unutuldu!
Anayasaya aykırılığın, Cumhuriyet ve devrim karşıtlığının bir başka garabeti, “Kurucu önderlik” e yükseltilen terör örgütü önderine yeni “oyun kurma” şansı verip anayasanın olmazsa olmazlarına müdahale suçu işleyenler, bugünkü konumlarına bakarak hükümranlıklarını sonuna dek sürdüreceklerini sanmaları!
Cumhuriyetin meclisinde milletvekilliğine güvenip Cumhuriyetin değerlerine, anayasasına, kuruluş ilkelerine aykırı davranıp saldırma cüretini defalarca gösteren DEM milletvekilini usulen kınamanın ötesine geçemeyen/geçmeyen ana muhalefet hangi hesaplar içinde anlamak olası değil. Adım adım iktidar yolu açılmışken DEM’e dokunamamak, onun gaftan öte aymazlığına/suçuna göz yummak olası iktidarını da öteler biline! Toprağa düşenlerin kalıtına sahip çıkan ve çıkacak olan milyonlar, iktidarda kalmak ya da iktidar olmak için kurulan aritmetik oyuna alet olmaz! Hak edene hak ettiği biçimde yanıt verir; esen rüzgârın tersyüz olması/edilmesi bu gibi kırılmalarla olur, geçmişte yaşandığı gibi.
Bu yönüyle bakılabildiğinde tek merkezli ama çok yönlü bir yıkım saldırısını görmek ve buna uygun siyaset/strateji benimsemek yerinde olacaktır. Her ne denli geniş ilişkiler sarmalında ticari/kültürel/sosyal örgütlenmelerle sıkı bağlarımız olsa da bu emperyal strateji ve onun uyguladığı politika göz ardı edilmemeli edilemez de! Ancak bu merkezlerin gönüllü/gönülsüz işbirlikçileri ve piyonları, saldırıları karmaşık biçime sokarak çok yönlü taktik/siyaset ve yöntemlerle sürdürmekteler. Dolayısıyla Cumhuriyetçi güçlerin kafasını karıştırarak onları bölmek ya da güç yitimine uğratmak dönemsel taktik olarak öne çıkmakta.
Bu siyasete alet olup Cumhuriyet Devrimi’nden ve ilkelerinden ödünler veren, geri adım atan anlayışlar kendi yarattıkları “mazeretlere” /gerekçelere sığınmayı çalışmasınlar lütfen! Tehlikenin bu yönü de dikkatlerden uzak tutulmamalı. Özellikle batının “demokrat”, “insan hakları merkezli”, “etnik” ve “dinsel özgürlükçü”, “barışçıl” söylemine güvenerek yol almak isteyenler birbirleriyle yarışırken Emperyalizm olgusunu, böl yönet yöntemini ve doğası gereği vampirliğini/kan emiciliğini ne yazık ki unutmuşa benzerler.
-Yarınlar Güzel Olacak-