Bir arkadaşım sosyal medyada şunları yazınca ben de köşe yazımın konusunu belirledim. Rögar kapağı görseli altında şöyle yazıyordu. ‘’Yerleşik ahlak çöktü ve rögar patladı. Sağ, sol iki düşüncenin de içi pirüpak değil, temizler var ama kirliler çok fazla. Kötüler, kirliler toplumun tüm ahlaki değerlerini yok ettiler. Kahrolsun çürümüş, ahlaksız kötü insanlar.’’
2026 yılına ‘’merhaba’’ demeye hazırlanırken mutsuzluk, umutsuzluk, güvensizlik kısacası olumsuz ekle biten ne kadar kötü kelime varsa ne yazık ki insanımızın güçlü duygusu olmuş.
Başka bir duygu nasıl olsun ki? Dünya yangın yerine dönmüş, Avrupa’da savaş bitmezken, Gazze’de yaşanan soykırımı dünyanın umursamadan izlemesi yeni yılda değişecek mi?
İnsanın insana yaptığı zulmü, işkenceyi, kötülükleri başka bir canlı yapamaz.
Yakınlarımızda bile o kadar içleri parçalayan tablolara rastlıyoruz ki, farkındayız ama umurumuzda değil.
Hastane bahçesinde kamyonetin kasasında naylon korumasında geceleyerek hastasını bekleyenleri görüyoruz ama seyrediyoruz.
Bir avuç yiyeceğe muhtaç çocukları görüyoruz ama öylece bakıyoruz. Gelir adaletsizliğine dur diyen mi var?
Çoğumuz vicdanları parçalayan sahnelere müdahil olmada, figüran bile olmuyoruz.
Her şeyin içi boşaltılınca doğal olarak vicdani düşünce yetimizi de kaybettik galiba.
Yardıma muhtaç insanların kimliğine bakılmamalı, mezhebi ve de milliyetinin farklı olması neyi değiştirir ki, insanoğlu işte.
Sorgulamadan el uzatalım, tek beklenti vicdani huzur olsun. Mevlana’nın dediği gibi ‘’Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol!’’
Emperyalizm, kapitalizm aracılığı ile kendi çıkar düzenini kurmuş ve ölenler, açlar, yoksullar umurlarında değil. Çünkü onlardan değiller. Sanki insan ırkının bir alt yaratığı ölenler.
Hal böyle iken ülkedeki insanımsıların artmasının da mutsuzluğu arttırdığı gerçeği var.
Görgü(terbiye), nezaket, zarafet kelimeleri sözlükte kaldı, gerçek yaşamda yok olup gittiler.
‘’Hastasıyım’’ sözü ile ününe ün katan Ayhan Sicimoğlu bir programında; ’’şimdi medeniyet sınavı yapacağım ’’diyerek, yaya geçidine adımını atar atmaz araçlar durduğunda ‘’sınavı geçtiler, İstanbul’da olsam ezilmiştim’’ diyerek özeleştirisini de yapmıştı.
Bizde sözde yaya geçidi var, ama yol boşsa geçebiliyorsunuz, o zaman çizgilere ne gerek var. Kuralların olduğu ve uygulandığı toplumlar medeni yaşar ve mutlu olurlar.
Terbiyeli, nazik ve zarif olmak hiç zor değil ve sosyal statüye göre de düzenlenmiş bir özellik de hiç değil, her çevrede uygulamak kolay. Nezaket ve incelik, insan olarak yaşam boyu korumamız gereken en değerli özelliklerimizdendir. Artık toplumda ne yazık ki, zayıflık olarak algılanmaktadır. Bu da mutsuzluğu körüklemektedir.
Hak ve hürriyet konusu da halen çok tartışılan bir konudur, kimin hakkı nereye kadar konusunda çok tartışmalar olmaktadır ve bu durum da mutsuzluk ve yalnızlaşmanın kapılarını ardına kadar açtırmaktadır.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder. Yani kısaca, temel hak, hürriyetler, ödev ve sorumluluklarla at başı gider.
Ödev ve sorumluluklar da ilişki kurmada çok önemli bir faktördür. Bu görev ve sorumluluklar çok iyi analiz edilerek gereği yapılmalıdır. Öncelikli olarak sevgi, saygı ve empatiye dayanan bir uygulama esas alınmalıdır.
“Başkasının özgürlüğünün başladığı yerde benim özgürlüğüm biter” anlayışı ahlaki bir duruştur, ancak baskı unsuru oluşturulmamalıdır.
İşte rögar kapağının patlamasının nedenleri de bunları içeriyor. Saygı, sevgi, nezaket ve empati yoksunluğu ile otoritenin özgürlük sınır alanını yetkisinden fazla gereksiz artırması, bireysel çıkarcı kötülerin ekmeğine yağ sürmüş ve kazananın onlar olması da yanında kötü örnek olma özelliğini getirmiştir.
Yani rögar patlamış, pislik her tarafa yayılmış, çürümüşlük insana sıçramış ve iyice baştan aşağıya bulanmıştır.
Sanırım o da aynı kanaatte, ben de onun, Ayşe Akdoğan’ın şiiri ile bitireyim…
Toprak utandı çocukları bağrına basarken,
Kuşlar utandı masmavi gökyüzünde süzülürken,
Ağaç utandı
Çiçek utandı
Bu neyin nesi diye
Gül utandı rengini kan kırmızıdan aldı diye
Barış utandı kanatlarına ölü çocuklar takıldı diye
Bir insanoğlu utanmadı yaptığından.”