DEVE GÖZÜ

Bugün sizlere Cengiz Aytmatov'un 46 sayfalık ve 25 dakikada okunabilecek kısacık ama içinde derinlikler taşıyan bir eserinden yani Deve Gözü'nden bahsetmek istiyorum. Eser, dünyaya at gözlüğüyle bakanlara deve gözüyle bakma imkânı sağlayabilir zira.

Eserde karşımızda iki kahraman ve yan karakterler çıkıyor. Eser, hiç işlenmemiş topraklara hayat vermeye gitmiş insanların bakir topraktaki çalışma anlarını anlatıyor. Anarhay Ovası'na çalışmaya gelen okumuş, kendisine "üniversiteli" denilen azimli, toprak aşığı genç Kemal ile çalıştıkları yerde kendisinden daha kıdemli olan aksi, kibirli, sinsi hatta kendini beğenmiş Abakir. Aslında ikisi de kendi idealleri doğrultusunda yaptıklarının arkasındalar. Her Aytmatov kitabında olduğu gibi karakterler son derece tipik insanlar, yörenin içindenler. Kendi inandıkları ve doğrularının peşindeler. Herkesin olduğu gibi kendi idealleri içinde doğruları, inandıkları ve hayalleri var, tabii ki de onlara da inananlar, onlarla hayal kuranlar var. Hikâyenin verdiği mesajı tam olarak anlamak için kısa olmasından ötürü de bir kere daha rahatlıkla okunabileceğini düşünüyorum. Belki o zaman Kalipa'nın anlam yüklü şu sözleri daha iyi anlaşılır, "Ben onun için ağlamıyorum! İnanıyordum, hayal kuruyordum. Neye inanıyordum? Neye hayal kuruyordum?" İnandıklarımız, hayallerimiz gerçekten de ne kadar doğru? İş ve para insanı mutlu eder ama vicdan bu mutluluğun içinde kendisine nerede yer bulabilir ya da bulabilir mi? İnandıklarımız, hayallerimiz şüphesiz doğru mu?

İlk Aytmatov okuyacakların bu kitaptan başlamasını öneremem ama Aytmatov okurlarının Deve Gözü'nü okuduktan sonra en azından benim okuduğum diğer kitaplarına göre üzerinde daha çok düşünecekleri bir kitap, e tabii Cemile'yi de unutmamak lazım.

Aytmatov, milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlaki, edebi, askeri yani bütün maddi ve manevi zenginliğini eserlerine yansıtmış, yaşadığı coğrafyanın insanının tarih içinde kazandığı değerleri, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp ölümsüzleştirmiş, halkını içine düştüğü zor durumları eserlerinde en güzel şekilde anlatmış, onların çözümlerine dair ipuçları göstermiş, eserlerinde kendi ifadesi ile 'tipik insan'ı ortaya koymaya çalışmış bir yazardır. Hikayelerinde milletinin temel mülkü olan milli hafızaya ait efsane, destan, masal, hikaye ve türküleri, bunların meydana geldiği şartları, ardındaki hikayeleri, insanları kullanırken, Kırgız Türk kültürünü, psikolojisiyle, duyuş ve anlayış tarzıyla, maddi manevi zenginliğiyle o kültürü bina edenlerin evlatlarına yeniden hatırlatmaya çalışmıştır.

“Her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi milli gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. Benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum. Fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız. Edebiyatın milli hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu milli olanın ötesine doğru genişletmek ve 'evrensel' olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. İyi yazar 'tipik insan' ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.”

Benim son cümlem; Deve Gözü hem tarih şuuru, hem insanlık şuuru veren bir solukluk eser. Okuyalım ki meselelerimizi kökten gelen bir usla ustalıkla uslandıralım.