ESKİDEN…

Gönül isterdi ki, ahvalimizde çiçekler açsın, kuşlar cıvıldasın ama durum maalesef öyle değil!

Zira eksilmeyen hiçbir şey kalmadı her şeyimiz bildiklerimizden.

Misal aile olmak…

Artık yalnızca beyaz-parlak mobilyalı evlerde barınmaktan ibaret.

Hâlbuki eskiden…

Anne, baba, kardeşler bir yana…

Evin dedesi, ninesi hatta onların da büyüklerini baş tacı haline getiren bir başka büyülü ruhtu.

***

Bugün gençlerde şımarıklığın ötesinde kabulü gören, o hazmı zor saygısızlıkla eşdeğer davranışlar içinizi acıtmıyorsa amenna…

Lakin vaktiyle evlat yetiştirmede alınan temel kıstas, ahlaki değerlerimizle toplumsal normlarımızın sürdürülebilirliği, yani devamlılığıydı.

Bundan mütevellit.

Sırf çocuklar edep adapla harmanlanarak büyüsün, bulundukları her ortamda vakur duruşları olsun, dahası, büyüklerinin yanında günümüzdeki gibi üç doksan malak gibi uzanmasın diye babalarınca bile ulu orta, öyle vıcık vıcık sevilmezlerdi.

Alınları uykudayken öpülür, saçları habersizce okşanırdı.

***

Bir başka mesele…

Bir bu çağın sorunu değil.

Gelin kaynana cenkleri eskiden de vardı.

Hatta kaynanalar çok daha çıngıraklıydı.

Körpecik gelinler, ellerinde incinir, darılırlardı fakat hanenin büyüğüne çemkirip saygıda asla kusur etmezlerdi.

Neden?

Çünkü o zamanların hürmeti, edileni değil, edenin kendini yüceltirdi.

Bugün, olimpiyat madalyasına layık görülen yarım asrın üzerindeki evlilikler, eşlerin birbirlerine olan sadakat ve bağlılığı, yıllarca aynı yastığa baş koymalarının sırrı bundandır işte.

***

Beri taraftan…

Sorsalar, iletişim çağındayız öyle mi?(!)

Sosyal medyanın gençliğe tanıdığı imkanlar, duyguların sığdırılmaya çalışıldığı emojiler falan ne bileyim ki o zaman ki kara sevdalara, tercüman olur.

Nitekim gözlerinin içi gülüyor büyüklerimiz anlatırken…

Her kızın gönlü bir İstanbul’u, her delikanlı bir Fatih’i yaşatırdı.

***

Özetle efendiler…

Bugün belki Anadolu ibriğinden günümüze süzülen tek şey seneler öncesinin tahammülü zor derin yokluklarıdır ama…

İnanın bi’ lahana çorbası…

Bir de onun tokluğuna cila çeken kara ateşin katran karası çayındaki lezzetle bereket…

Kocaman aileleri bir araya getirip huzurla yaşamalarını sağlayan büyük zenginlikmiş.

HERŞEY VAKTİNDE GÜZEL

Kayıplarımızdan.

Daha doğrusu yiten değerlerimizden dem vurmuşken…

Bazı adımlar için hala geç değiliz.

Mesela, beşere kıymetin yaşarken değil de, öldükten sonra verilmesinin kimseye fayda getirmediğini artık anlamalı.

Zira.

- Saygı, insana hayattayken lazım

- Sevgi, insana yaşıyorken gösterilmeli

- Değer, insana nefes alırken hissettirilmeli

- Vefa, insandan göz açıklığında esirgenmemeli.

Aksi durumla…

Ne tabut önünde peş peşe iyi bilirdik cümlelerinin sıralanması…

Ne de kabir başında saatlerce dövünmeler.

Giden için anlamsız, kalan için faydasız…

***

Sağlıcakla…