FATİH TEKKE BU ŞEHRİN KENDİSİDİR

Trabzonspor neyse, Fatih Tekke de odur.
Bu artık sadece bir benzetme değil; yaşanmışlıkla, gözyaşıyla, alın teriyle, aidiyetle ispatlanmış bir hakikattir.
Onun adı bu şehrin çocuklarının hayallerine kazınmıştır.
Onun hikâyesi, sadece futbol değil; yoksullukla, mücadeleyle, gözyaşıyla yoğrulmuş bir adamın, memleket aşkıyla verdiği sessiz bir savaştır.
Dışarıdan bakan biri için belki "bir teknik direktör" sadece.
Ama biz biliyoruz.
Fatih Tekke bu şehrin evladıdır.
Hem de öyle kuru bir aidiyetle değil; çocukluğu, gençliği, hayalleri, acıları bu şehirde geçmiş bir evlat.
O, Trabzonspor formasını giydiğinde yerde bir yatakta gözyaşlarıyla uyuyan, her gece yalnız başına hayalini kurduğu takım için ağlayan bir gençti.
Yatağında yatarken, yıldız olma hayali değil, bu forma için daha ne yapabilirim sorusunu soruyordu kendine.
2,5 yıl boyunca her gün, her akşam ağladığını anlatıyor, Trabzonspor'da oynarken…
Kariyerinin zirvesinde değil, tam da o formanın içinde.
Bu şehirde, bu takımda.
O ağlarken bizler belki gol sevinçleri yaşıyorduk tribünlerde, ama o genç adamın içinde bir başka yangın yanıyordu.
Çünkü bu şehir onun için sadece bir doğum yeri değil, bir kimlikti.
Bir ev, bir baba, bir anneydi.
Futboldan öte, hayatın ta kendisiydi.
Bir gün Ankara’da karşılaştıklarında kendisine sorulur:
"Petersburg nasıl, güzel mi?"
Ve o, orada Avrupa’nın en klas şehirlerinden birinde yaşarken hiç düşünmeden “Trabzon daha güzel” der.
O an, o cevabı duyanlar güler: "Bu Fatih Tekke deli ya" derler içlerinden.
Ama sonra anlarlar…
Çünkü Fatih Tekke için hiçbir yer, Trabzon’dan daha güzel olamazdı.
Dünyanın en klas şehirleri bile onun gözünde bu şehrin bir sokağı etmezdi.
Çünkü onun her şeyi burada.
"Benim geçmişim de, geleceğim de bu şehirde" diyor.
Bu bir futbolcunun, bir teknik adamın değil…
Bu, kalbini olduğu gibi ortaya koyan bir adamın sözüdür.
Bu yüzden diyoruz ki:
Fatih Tekke’ye sadece teknik direktör gözüyle bakamazsınız.
Onun Trabzonspor’a kattığı şey, sadece taktik, idman, galibiyet değildir.
O bu kulübün ruhudur.
Zor zamanlarda sorumluluk almaktan kaçmayan,
Gemiyi fırtınalı denizden çıkarıp limana yanaştıran gerçek bir kaptandır.
Bugün takım lige üçte üçle başlamış olmasına rağmen ne acıdır ki, Fatih Tekke’nin yüzünde hâlâ bir tedirginlik var.
Yönetimin arkasında durup durmayacağından emin değil gibi.
Bu şehirde yıllardır teknik adamlara verilen sabrın, kendi içimizden çıkan bir değere de tanınması gerekmez mi?
Fatih Tekke, bu takımda hata yapmaz mı?
Elbette yapar, o da insan.
Ancak bunu bilerek, isteyerek yapmaz!
Onun her kararı bu kulübün menfaati içindir.
Her adımı, her hamlesi bu formanın geleceğini düşünerek atılır.
Transfer yaparken cüzdanı değil vicdanı koyar ortaya.
Altyapıya kafa yorar çünkü bu kulübün sadece bugünü değil, yarını da onun derdidir.
Yönetim artık bu duruşun farkında olmalı.
Açık açık ve güçlü mesajlarla Fatih Tekke’nin arkasında durmalıdır.
Çünkü inançla gelen başarı, sadece teknikle gelen başarıdan çok daha kalıcıdır.
Fatih Tekke bu şehirde doğdu, bu şehre adandı.
Hayatının her dakikasında bu şehri düşündü.
İstanbul’da bile aklı hep burada, Trabzon’daydı.
"Her an geri dönmeyi bekliyorum" dediğinde, biz onun ne kadar bu topraklara ait olduğunu bir kez daha anladık.
O artık sadece bir teknik adam değil.
O bir sembol.
Bir direniş.
Bir vefa.
Ve biz biliyoruz ki;
Fatih Tekke, bu kulübün alnının teridir, kalbinin sesidir.
Trabzonspor’da Ertuğrul Doğan başkanlığında Orhan Ak, Nenad Bjelica, Abdullah Avcı, Şenol Güneş ve Fatih Tekke olmak üzere 5 teknik adam değişikliği gerçekleşti.
Şimdi Fatih Tekke gibi Trabzon için değeri büyük bir teknik adam görevde.
Ona sahip çıkmak, Trabzonspor’un geçmişine, geleceğine, ruhuna sahip çıkmaktır.