GEÇÇEK, GEÇÇEK!

Sanatçılar toplumların bastırılmış duygularının özgürlük bayraklarıdır. Eğer bir toplum sanatçısının her hangi bir eserine yüksek seviyede alkış tutuyor, onu dinlemekten mutlu oluyorsa bu üzerinde ciddi olarak düşünülmeye değer bir gelişmedir.
Siyasi algoritmaların dışında muhtemel ki toplumun bütün katmanları bu heyecandan pay almakta, ancak konumları gereği bazıları bunu farklı yansıtabilmektedirler. Önemli olan burada farklı yansıtmalardan ziyade her kesimin sanatçının eserine olumlu-olumsuz tepki vermesidir, yani toplumun bir şekilde uyanmasıdır.

Şarkıcı Tarkan’ın söylediği bir şarkı ile böylesine toplumsal etki-tepki uyandırmasın temelinde, onun aileden gelen sosyal-genetik yapısının önemli yeri olduğunu bir kere daha anlamış oluyoruz. Çünkü o ünlü fikir ve mücadele adamı Fethi Tevetoğlu’nun torunudur. Fethi Tevetoğlu ise Komünizmle Mücadele Derneği'nin de kurucularındandı. Asker olan babasından etkilenerek milliyetçi bir hayat görüşüme sahip olan Fethi Tevetoğlu edebiyata ve şiire oldukça düşkündü. Fethi Tevetoğlu öğrencilik döneminde Nihal Atsız ile tanışarak Türkçülük mücadelesinde yer aldı. “Turancılık Davası” kapsamında yakalanarak 11 ay hapis cezasına çarptırıldı. Siyasi kariyerine ise 1957 yılında Demokrat Parti'den Samsun İl Başkanı olarak başladı. 1961-1974 yılları arasında Samsun Cumhuriyet Senatörü oldu. Bunun yanında İslam Ülkeleri Konferansı Başkan Yardımcılığı, Parlamento Dış İlişkiler Komisyonu Başkanlığı, Müslüman Mültecileri Kalkındırma Vakfı Genel Başkanlığı, Türk Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanlığı gibi pek çok görevde bulundu.
Okuyucularımız bu açıklamanın sebebini merak edebilir! Demem o dur ki; milli ve manevi doku ile örülmüş, müthiş bir aile kültürü ve devlet terbiyesi olan bir geleneğin ve birikiminin temsilcisi olarak, Tarkan’ın, sanatçı kimliği yanında, aileden kalan fikri ve kültürel bir gerçekliği de vardır. Bu gerçeklilik, onun ruhuna ve benliğine işlemiş olduğu için, bunun gereği olan yüksek derecedeki yansımalarının olmasını çok normal karşılamalıyız!

Yoksa para ile yazdırılmış şarkı sözleri ile hiçbir sanatçı içinde yaşadığı toplumu bu derece heyecanlandıramaz! O ruh dünyasının derinliklerinden gelen fırtınayı, milletinin içinde bulunduğuna inandığı sıkıntılı duruma moral olsun diye, milli bir şuur ile belki de çok farkında olmadan yerine getirmiştir! Yaptığı işin doğru olduğunu, toplumsal karşılığının bu derece yüksek olmasından rahatlıkla anlayabilmekteyiz.

Şarkı ilk okunduğu andan itibaren parazit trol kuvvetleri komutanlıklarının verdiği emir ile hemen “durumdan vazife çıkarılarak” siyasi olarak yorumlanmaya başlandı. Şarkının sözlerinin bu şekilde yoruma tabi tutulması, cehaletin zirve yaptığı toplum yapılarında görülen hastalıklı bir tutumdur. Bu tür davranışlar, olsa olsa bu şarkının sözlerine herkesin kendince bir anlam yüklemesi ile sonuçlanır. Zaten sanat da; ayni şeye bakanların farklı yorumlar yapabilmesi değil midir? Tarkan’ın yaptığı da tam da budur! Esas olan, sanatçının ses ve sözleri ile toplumsal bir fırtınaya sebep olmasıdır.

Naylondan kaplı seraları elbette ki hafif bir rüzgâr bile yerinden söker atar!

Bu şarkı ise, bulduğu toplumsal karşılık ile hafif bir rüzgâra değil, fırtınaya benzemektedir.

Geççek, geççek dersiniz ama fırtına önüne kattığını silip süpürmeden geçmez, herkes bilir.

Bizden söylemesi!