İKİ KAHPE KURŞUN VE BİR TOPLUMUN SESSİZLİĞİ

Cumhuriyetin ilk ışıklarıyla birlikte, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli hedeflerinden biri eğitim seferberliğiydi. Medeni ve gelişmiş ülkelere baktığınızda, eğitimin her zaman en üst seviyede olduğunu görürsünüz.

Atatürk’ün en parlak projelerinden biri olan Köy Enstitüleri, Milli Eğitim’in büyük ismi Hasan Âli Yücel’in önderliğinde hayata geçti. Temel amacı yalnızca öğretmen yetiştirmek değil; bilgi, birikim ve görgüsüyle toplumu ileri taşımaktı. Ancak ne yazık ki 1954’te ömrü sona erdi. Hâlâ yeri doldurulamadı. İnanıyorum ki, Köy Enstitüleri devam etseydi ülke bugün çok daha farklı bir yerde olurdu.

Köy Enstitüleri, Türkiye’de 20 farklı bölgede kuruldu. Bunlardan biri de Beşikdüzü idi. Enstitülerin kapanmasıyla burada öğretmen okulu açıldı. Yıllarca binlerce öğretmen yetiştirerek hem ilçeye hem ülkeye değer kattı. İlçeyi Türkiye’nin dört bir yanında bilinen, saygı duyulan bir yer haline getirdi.

Ta ki… Cezaevinin temeli bu eğitim yuvasının üzerine atılana kadar. “Eğitim ver, cezaevini al” pazarlığının bugünkü sonuçlarını yaşıyor Büyükliman bölgesi. O günün siyasetçileri –ki çoğu hâlâ sahnede– kendilerini büyük bir iş başarmış gibi gösterirken, halk da sessiz kaldı. Hatta alkışladı. Oysa geleceği göremediler.

Bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek var: İnsan, bulunduğu ortamın etkisinde kalır. Vaktinizi geçirdiğiniz beş kişinin ortalamasısınız. İyisiyle, kötüsüyle… Bir örnek: Aynı özelliklere sahip iki daire düşünün. Biri cezaevi yakınında, diğeri başka bir bölgede. Hangisi daha değerli olur? Fark ortada.
O gün, ufak ticari kazançlar uğruna (bir dolmuş hattı, iki kilo sebze, bir karpuz, bir kavun) kazanım zannettiğiniz kararlar, bugün felakete dönüştü. Eğer Büyükliman halkı o karara alkış yerine tepki gösterseydi, bugün bambaşka bir tablo görebilirdik. O gün bu kararı verenler, bugün hesap vermeli.

Ben de Büyüklimanlıyım. İnsan doğduğu topraklarda her şeyin en iyisini ister. Orası sizin parçanızdır; aileniz, geçmişiniz, geleceğiniz oradadır. Dua edersiniz, gayret edersiniz… Ama olmuyor.

Geçen hafta içinde iki kadın cinayeti işlendi. Biri Beşikdüzü’nde, diğeri Vakfıkebir’de. Hunharca, alçakça, kalleşçe… Sorsanız “delikanlı” olduklarını söylerler ama ikisi de kadınları arkadan vuracak kadar korkak.

Türkiye genelinde tablo daha da acı. Bu ülkede her gün ortalama 1 ila 3 kadın vahşice katlediliyor. Ne caydırıcı cezalar var ne de koruyucu tedbirler.

Diyanet mi? Onlar meşgul.
Ütücüsüyle, gazozcusuyla, kapakçısıyla, rantçısıyla…
Son günlerde patlayan eskort haberleriyle uğraşıyorlar.
Keyifleri bozulmasın…
Günahtır(!)

Köy Enstitüsünden kadın cinayetlerine uzanan çöküş: Cennet vatan, cehennem günlere.