İMAM AZAM VE İMAM MATURİDİ
Anadolu coğrafyasında asırlardır yaşayan, sevgi, hoşgörü ve akıl ile yoğrulmuş bir İslam anlayışı vardır, Bu anlayışın temelinde, tarihin iki büyük alimi yatar: İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe ve İmam Mâturîdî. (Ebû Mansûr Muhammed bin Muhammed el-Mâtürîdî es-Semerkandî) Onların metodu, İslam'ı hurafelerden, aşırılıklardan ve dogmatik kapalılıktan uzak tutarak, akla öncelik veren ancak aklı da vahyin emrinde kullanan bir yaklaşımla anlamamızı sağlar. Bu, Anadolu Müslümanlığının da özünü ve sağlam zeminini oluşturur.
İmam-ı Âzam ve Mâturîdî'nin ekolünde akıl, sadece dünyevi işler için kullanılan basit bir araç değildir; İslam'ı doğru anlamanın en önemli anahtarlarından biridir.
Bu anlayış, dine sonradan katılmış, kaynağı belli olmayan, mantık dışı inançları ve uygulamaları yani hurafeleri reddeder. Allah'ın gönderdiği dinin, insan aklına hitap ettiğini ve mantıkla çelişmediğini kabul eder.
Akıl, elbette ki tek başına yeterli değildir. İmam Mâturîdî, aklın, Kur'an-ı Kerim ve Sünnet'ten oluşan vahyin rehberliğinde doğruya ulaşabileceğini öğretir. Akıl, vahyi anlamak, yorumlamak ve hayatın değişen şartlarına uygulamak için bir araçtır; asla vahyin yerine geçmez.
İmam-ı Âzam'ın kurucusu olduğu Hanefî mezhebi (Fıkıh, yani İslam Hukuku), aklı kullanarak (kıyas, istihsan gibi yöntemlerle) ayet ve hadislerde açıkça belirtilmeyen yeni sorunlara çözümler üretmiştir. Bu da İslam'ın hayatın her alanına uygulanabilir ve gerçekçi olmasını sağlamıştır.
Hoşgörü ve Kolaylık
Mâturîdîlik (İtikat, yani İnanç sistemi), İslam'ın inanç esaslarını mantıksal delillerle izah ederken, insan doğasına, özgür iradeye ve sorumluluğa büyük önem verir.
İnsanın akleden ve sorumlu bir varlık olduğunu vurgular. Kul, yaptıklarından sorumlu olacak şekilde özgür iradeye sahiptir. Bu, bireysel sorumluluğu ve dinde zorlamanın olmadığını pekiştirir.
İmam-ı Âzam'ın fıkıh metodunda, insanlara kolaylık sağlama ilkesi önemlidir. İbadetlerde ve günlük hayatta gereksiz zorluklardan kaçınılmış, bu da İslam'ın halkın rahatlıkla uygulayabileceği bir yaşam biçimi olmasına katkı sağlamıştır.
İşte bu akılcı, gerçekçi ve kolaylaştırıcı yaklaşım, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu'ya yerleşen Türklerin İslam anlayışının temeli oldu.
Mâturîdîliğin insana ve özgür iradeye verdiği değer, Anadolu'da Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli gibi büyük şahsiyetlerin de etkisiyle hoşgörünün ve farklılıklarla bir arada yaşama kültürünün gelişmesine zemin hazırladı.
Hurafelerden arınmış, mantıklı ve hayatın ihtiyaçlarına cevap veren Hanefî fıkhı, Osmanlı İmparatorluğu'nun da resmi mezhebi olarak geniş bir coğrafyada pratik ve düzenli bir İslami yaşamı mümkün kıldı.
İmam-ı Âzam ve İmam Mâturîdî'nin bizlere miras bıraktığı İslam, korkutarak değil, akılla ve sevgiyle yaklaşılan, geleneksel bağları güçlü ancak hurafelerden uzak, çağlar üstü bir hakikat yoludur. Bu yol, Anadolu Müslümanlığı olarak günümüzde de canlılığını korumakta ve İslam'ı tüm insanlığa huzur getiren bir din olarak sunmaktadır.
Ama gelin görün ki; bu gün Maturidi Türk olduğu için unutulmuş, İmam Azam ise; muhterislerin gayrimeşru iktidarları için fetva vermediği için zehirlenerek şehit edilmiştir. Yani hurafeci ekoller tarih boyunca bu gün olduğu gibi tedbiri elden hiç bırakmamışlar!
Allah ıslah eylesin.