KENTİN YÖNETİŞİMİNE ORTAK OLMAK

Akademisyen ve yazar Alev Alatlı'nın bir sözü vardır:
“İşleyeceğimiz en büyük günah, birbirimize kayıtsız kalmamızdır.”

Bu cümleyi yalnızca bireyler arası ilişkilerde değil; yaşadığımız şehirler, toplumlar ve ortak değerlerimiz için de düşünmeliyiz. Çünkü kayıtsızlık yalnızca bir duruş değil, aynı zamanda sessiz bir ortaklıktır. Göz göre göre çürüyen bir kente, yok olan bir kültüre, yok sayılan bir insanlığa sessiz kalmak... İşte en büyük günah tam da burada başlıyor.

Bugün birçok şehirde olduğu gibi Trabzon’da da yaşanan geri gidişi, çözüm üretmeden sadece siyasete fatura keserek izlemek, alışkanlık haline geldi. Oysa bir kentin gerçek sahibi yalnızca siyasetçiler ya da bürokratlar değildir. Şehir halkı, yani bizler, en az yönetenler kadar sorumluyuz. Çünkü yönetişim sadece yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru da işler.

Trabzon’un son yıllarda kan kaybettiği ortada. Giden üzgün, kalan umutsuz. Herkes olup bitenin farkında, ama kimse harekete geçmiyor. Belki yorgunluktan, belki de bir şeyleri değiştirme gücüne dair inançsızlıktan. Fakat şunu bilmeliyiz ki, umut da sorumluluk da vazgeçilmezdir.

Dönüp çevremize bakalım. Kaç Trabzonlu kaldı yanımızda? Kaçı gitmeye hazırlanıyor? Kaçı bu gidişattan memnun?
Bu noktaya bir günde gelmedik elbette. Ama bu gidişe sessiz kalırsak, bu girdaptan çıkmamız mümkün değil. Suni gündemlerle, adam kayırmalarla, hak etmeyenleri ödüllendirip değerli olanları dışlayarak geldiğimiz yer sadece daha derin bir çukur olur. O çukurun sonunda da şehir adına ne umut kalır ne de itibar.

Trabzon, bir dönem bölgenin öncüsü, Cumhuriyetin çimentosu, Anadolu’nun fikri ve kültürel öncülerinden biriydi. Bugün hâlâ potansiyeli var ama bunu harekete geçirmek yerine içe dönük kavgalarla zaman kaybediyoruz. Gençlerimizi değersizleştirip dışarıdan gelenlere sınırsız kıymet biçmekle bir yere varamayız.

Neden turizmde sadece Uzungöl’e bağlı kalıyoruz?
Oysa Sümela’dan Kayabaşı Yaylası’na, Hıdırnebi’den Kadıralak’a kadar muhteşem doğa ve tarih alanlarımız var. Yaylalarımız, sahilimiz, gastronomimiz, kültürel zenginliklerimiz, hepsi potansiyel. Ama bu potansiyeli bir festivale, bir vizyona, bir kolektif akla dönüştüremedik.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Trabzon’da yaptığı Kültür Festivali bunun için önemli bir adımdı. Gastronomiden sanata, halk oyunlarından müziğe kadar birçok renkli başlık altında Trabzon’un hem ruhu hem tarihi sahneye çıktı. Bu tür etkinlikler sadece bir eğlence değil; aynı zamanda ortak belleğimizi tazeleyen, şehrin özgüvenini yükselten sosyal adımlardır.

Bundan sonrası için sorumluluğumuz büyük. Ya birlik olur, birlikte ayağa kalkarız; ya da birbirimizi tüketerek hep birlikte kayboluruz.

Kentin yönetişimine ortak olmak, sadece seçim zamanı sandığa gitmekle değil, her gün fikir üretmekle, katkı sunmakla, yanlışlara karşı ses yükseltmekle mümkündür. Kent bizimdir. Geleceği de bize emanettir.