TRABZON

KTÜ'den Fener Patrikhanesi’nin ekümeniklik iddialarına yanıt

Karadeniz Teknik Üniversitesi Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü tarafından Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin ekümeniklik iddialarına ilişkin bir açıklama yayımlandı.

Karadeniz Teknik Üniversitesi Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü tarafından yapılan açıklama şu şekilde:

Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi, tarih boyunca en etkin dönemlerini Osmanlı yönetimi altında geçirmiştir. Ancak Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğraması ve ardından Mütareke yıllarında otoritenin zayıflaması, Patrikhaneye geniş hareket alanı sağlamıştır. Bu süreçte Fener Patrikhanesi Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını ve Anadolu’nun işgal edilmesini destekleyen bir tutumla hareket etmiş, Mondros Mütarekesi’nden dört ay sonra, 1919 yılı Mart ayında yayımladığı bir bildiride, Türk topraklarında yaşayan Ortodoksların artık Osmanlı Hükümeti ile herhangi bir bağının kalmadığını açıklamış cemaatinin aynı yıl yapılan seçimlere katılmalarını yasaklamıştır. Bunlara ek olarak Patrikhane Yunanistan’ın “Megali İdea” politikasına hizmet eden çeşitli cemiyetleri, teşkilatları ve girişimleri desteklemiştir. Mütareke ve Millî Mücadele yıllarında ise İstanbul merkezli olarak Anadolu’nun birçok yerinde ayrılıkçı ve yıkıcı faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Papaz okullarında gizli askeri eğitimler düzenlenmiş, Rum köylerinde silahlı çeteler oluşturulmuş, İstanbul’daki bazı kiliseler silah ve cephane deposuna çevrilerek asilere gizlice silah dağıtılmıştır. İstanbul Muhafızı Mirliva Sait Paşa, bu gelişmeleri ayrıntılarıyla rapor ederek Harbiye Vekâleti’ne bildirmiştir.

Lozan Konferansı’nda Patrikhane tartışmaları
Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasının ardından Türk heyeti, Müttefik devletler temsilcileriyle barış görüşmeleri için toplandığı Lozan Konferansı’nda 16 Aralık 1922’de Mübadele Alt Komisyonu’na sunduğu yazılı bildiride, Patrikhanenin siyasal amaçlarla hareket ettiğini, bir kışkırtma odağına dönüştüğünü belirterek Türkiye dışına çıkarılması gerektiğini ifade etmiştir. Müttefik devletler adına konuşan Lord Curzon, Patrikhanenin gelecekte siyasi nitelik ve yönetim yetkilerinden tamamen arındırılarak yalnızca dini bir kurum halinde İstanbul’da kalmasının uygun görüldüğünü açıklamış ve Türk tarafının bu öneriyi kabul etmesini istemiştir. Yunanistan delegesi Venizelos ise, Kilise hukukunun Patrikhanenin yalnızca dini ve ruhani işlerle sınırlı kalmasına izin verdiğini, bu nedenle İstanbul’da bırakılmasının mümkün olduğunu savunmuştur. Görüşmeler neticesinde İsmet Paşa, Müttefik temsilcilerinin ve Yunan heyetinin Patrikhanenin artık siyasal ya da idari işlerle uğraşmayacağına dair verdikleri güvenceleri resmi bir taahhüt kabul etmiş, böylece Türk heyeti Patrikhanenin yurtdışına çıkarılması talebinden vazgeçmiştir. Böylece Fener Patrikhanesi Ortodoks cemaatinin yaşadığı her yetki kullanılması anlamına gelen ekümeniklik iddiasından vazgeçerek sadece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan Ortodoksların dini, ruhani işleriyle uğraşmayı kabul etmiştir. Her ne kadar Lozan Antlaşması’nda Patrikhane hakkında doğrudan bir hüküm bulunmasa da konu, azınlıklar ve mübadele meseleleriyle birlikte en çok tartışılan ve zaman zaman görüşmeleri tıkayan başlıklardan biri olmuştur.

Cumhuriyet döneminde yeniden ekümeniklik girişimleri
Lozan sonrasında Patrikhane, siyasi yetkilerinden tamamen arındırılarak yalnızca Rum cemaatine hizmet eden bir dini kurum olarak varlığını sürdürmüştür. Ancak Cumhuriyet’in ilk yıllarında yeniden uluslararası bir kimlik kazanmak ve Ortodoks dünyası üzerindeki etkisini artırmak için girişimlerde bulunmuştur. Söz konusu girişimler Türkiye Cumhuriyeti ile muhasım devletler arasındaki hukuku düzenleyip halen yürürlükte olan Lozan Antlaşması’na aykırıdır. Nitekim Patrikhane’nin koşullar elverişli hale geldiğinde tekrar ekümenik bir statü kazanmaya yönelik hamleleri kapsamında İstanbul Valiliği aracılığıyla İçişleri Bakanlığı’ndan Heybeliada Ruhban Okulu’nda bütün Ortodoksluğu ilgilendiren meselelerin ele alınacağı bir toplantı düzenlemek için izin talep etmiştir. Konu üzerine Dışişleri Bakanlığı’nın görüşü sorulmuş, verilen yanıtta Lozan Antlaşması gereğince Patrikhanenin böyle bir dini ya da siyasi yetkiye sahip olmadığı vurgulanmıştır. Bu girişim, Patrikhanenin geçmişteki statüsünü yeniden kazanmaya yönelik bir adım olarak değerlendirilmiş ve reddedilmiştir. Böylece Lozan’da alınan kararların, Patrikhaneyi yalnızca dini işlerle sınırlı kıldığı bir kez daha uygulamalı biçimde teyit edilmiştir.

Sümela Manastırı ve ekümeniklik iddiaları
Fener Patrikhanesi yürürlükteki antlaşmalara göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin izni olmadan ekümenik yetki kullanamaz. Bu tür bir uygulama 1969 yılında imzalanan Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin açık ihlalidir. Patrikhane’nin fiilen ekümenik yetki kullanması, Doğu Karadeniz’de bir Yunan Devleti kurmayı isteyen “Pontus” hayallerini el altından desteklemesi her şekilde yetki aşımıdır. Fener Patrikhanesi, İstanbul Valiliği’ne bağlı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir kuruluşu olarak, Lozan Antlaşması ile Türk çıkar ve dış politikası aleyhine hiçbir eylemde bulunmamayı, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan Türk vatandaşı Ortodoksların ruhani, dini işlemleri haricinde herhangi bir faaliyete dahil olmamayı, “Pontus” hayalleri dahil Türk Devleti aleyhine yapılan, yapılacak girişimlere dahil olmamayı kabul etmiştir. Kendisine tanınan ve kendisinin de kabul ettiği yetkiler dahilinde hareket ettiği sürece ekümeniklik iddiasında bulunamaz, Türkiye aleyhindeki girişimlere destek veremez.

Kadim tarihlerden günümüze Türk Devlet töresi farklı inançları, kimlikleri, anlayışları temel hak ve özgürlükler çerçevesinde idare etmeyi prensip edinmiştir. Bu kapsamda Osmanlı Devleti tarafından geniş özgürlükler tanınan Fener Patrikhanesi I. Dünya Savaşı’na kadar Fatih Sultan Mehmet tarafından verilen Nizamname ile varlığını sürdürmüştür. Günümüzden yaklaşık 17 asır önce kurulduğu rivayet edilen Sümela Manastırı Hz. Meryem’e ithaf edilmiştir ve Ortodoks Hıristiyanlar için kutsal bir yerdir. Fener Patrikhanesi’nin ısrarlı istekleri sonrasında Türk Devlet geleneği doğrultusunda 2010 yılında Sümela Manastırı’nda bir günlük ayine izin verilmiştir. İnanca saygının gereği olan bu izin hiçbir şekilde ekümenik iddialara mesnet olamaz zira Sümela Manastırı Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde tarihi bir yapıdır. Manastır’da Patrik tarafından idare edilecek bir ayin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından sınırları çizilen ve izin verilen bir dini ritüel olmanın ötesine geçemez. Ayrıca Sümela Manastırı’nda yapılacak ayinin ve verilen iznin gerek ekümeniklik iddiaları gerekse Pontus hayalleri doğrultusunda suistimal edilmesi kabul edilemez. Pontus hayalleri ve Fener Patrikhanesi’nin ekümeniklik iddiaları 1923 yılında Lozan Antlaşması ile karşılıklı olarak sonlandırılmış, Yunanistan dahil dönemin Muhasım Batılı devletleri söz konusu metinleri imzalayarak parlamentolarında onaylamışlardır. Sümela’daki ayin iyi niyet çerçevesinde barış içinde herhangi bir siyasi anlam yüklenmeden gerçekleştirildiği müddetçe anlam ve önemine hizmet edebilir. Aksi tutum tarihsel anlaşmazlıkları körüklemekten başka bir amaca hizmet edemez.