MENFAATSİZ SEVGİ OLMAZ
İnsan doğasında da, diğer canlılarda da menfaatsiz sevgi yoktur.
Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır; yani yanlış değil, bilakis doğanın bir gerçeğidir.
“Sevgi” dediğimiz olay, bir haz duygusudur.
Bu haz iki yönden beslenir: maddi ve manevi.
Yani sevginin iki temel kaynağı vardır — biri bedenin, diğeri ruhun tatminidir.
Maddi Menfaatin Doğallığı
Maddiyata dayalı sevgiyi hep yadırgarız.
“Çıkar için seven” der, küçümseriz.
Oysa bu ilk bakışta yanlış gibi görünse de aslında insan doğasının ayrılmaz bir parçasıdır.
Hiçbir becerisi olmayan, etrafına faydası dokunmayan, sürekli başkalarına yük olan birini kim sever?
Çalışmayan, üretmeyen insan önce kendi ihtiyaçlarını bile karşılayamaz.
Böyle birinin başkalarından beklenti içinde olması kaçınılmazdır.
Ancak bu durum, çevresindekiler için bir yük hâline gelir.
Ve kimse, sürekli alan ama hiç vermeyen birini sevmez.
Basit bir örnek düşünelim:
Elinden iş gelmeyen, mesleği olmayan birine kim iş verir?
Oysa mesleği olup emek veren, bunun karşılığında kazanç elde eden kişi hem kendine hem de topluma katkı sağlar. Sevilir.
Bu ilişkide bir menfaat vardır ama karşılıklıdır; bu nedenle doğaldır.
Bahçenizdeki bir meyve ağacını düşünün.
Size hiç meyve vermiyorsa, onu orada tutmazsınız.
Ama ondan bir şekilde faydalanıyorsanız —gölgesi, meyvesi, görüntüsü fark etmez— onu korursunuz.
Çünkü faydalı olandır sevilir; faydasız olan değil.
Manevi Menfaat: Ruhun Hazzı
Sevginin ikinci boyutu manevi menfaattir; yani ruhsal hazdır.
Birini seviyorsanız, o kişi size duygusal ya da ruhsal bir fayda sağlıyordur.
Sizi gülümsetir, huzur verir, kalbinizi ısıtır.
Bu da bir “haz menfaati”dir.
Manevi olarak size hiçbir şey katmayan birini neden sevesiniz?
Kiminin sözü, sohbeti, bakışı size iyi gelir.
Kiminin varlığı huzur verir.
Ama sonuçta yine, sizin iç dünyanızı besleyen bir fayda vardır.
İki çiçek düşünün: biri mis gibi kokar, diğeri kokmaz.
Hangisini seversiniz?
Elbette size haz veren, duygularınızı besleyen çiçeği.
Bu doğal sevgi döngüsü, insanı hem maddi hem de manevi olarak gelişmeye zorlar.
Sevilen kişi, bu sevgiye layık olmak için çabalar.
Yani sevgi, karşı tarafı üretken olmaya, başarıya ulaşmaya, iyi bir insan olmaya iter.
Bir bakıma sevgi, en güçlü eğitmenlerden biridir.
İlahi Sevgi de Menfaatten Azade Değildir
İlginçtir; insan, Yaradan’ını bile bir menfaat duygusuyla sever.
O bizi yaratmıştır; bu nedenle O’na karşı bir vefa borcumuz vardır.
Ayrıca kudretine inanır, dualarımıza karşılık vereceğini umarız.
Öldükten sonra da bize cennet bahşedeceği inancıyla O’nu severiz.
Yani her hâlükârda bir beklenti, bir manevi menfaat söz konusudur.
Üstelik Yaratıcı da insanın sevgisini ister.
Tasavvufta “Tanrı kıskançtır” denir; yani kulunun, O’ndan başkasını daha çok sevmesini istemez.
Ve nitekim aşk yolculuğunda önce dünyevi sevgiyle başlayan haz duygusu, zamanla en yüce biçimi olan ilahi aşka dönüşür.
Sanırım bundan olacak ki; gerçekten bir birini gerçek bir aşk duygusuyla sevenler kavuşamazlar…
Sonuç olarak; Sevgi Bir İhtiyaçtır
Size hiçbir menfaati olmayan bir varlığı —soyut ya da somut— sevmezsiniz.
Mesela şeytanı kim sever?
Onu ancak ondan kötülük bekleyen, ondan bir “çıkar” uman sever.
Sonuç olarak, hiçbir sevgi menfaatsiz değildir.
Çünkü sevgi, özünde bir ihtiyaç duygusudur.
Ve ihtiyaç, menfaatin en doğal hâlidir.
(Yazar Mümin Sağlam)