ÖZGÜRLÜK NEDİR? (II)

İnsanlar gibi hayvanlar da su içer, bitkiler de… Kimseye sormaz, karışmaz da. Çok basit, küçük işlerde bile insanlar hayvanlar, bitkiler kadar özgür, bağımsız değillerdir. İnsanın karışanı, akıl vereni, yol göstereni çok olur. Her zaman aklını karıştırırlar. Birine sorma ihtiyacı, kendinde eksiklik yaratır ve sorar. Görüş, düşünce ve inançlarından ziyade “el alem ne der, ne düşünür” saplantısına takılır. Kendilerine göre değil, el aleme göre yaşarlar.

Alkol konusu tam bir karmaşa, bir felakettir. Bakış açısı, dinsel inançlara ve toplumlara göre değişir. “İnsan niçin içer” den çok, “alkol zararlıdır ve haramdır” önyargısıyla değerlendirilir. / Gelenekler, görenekler ve dinsel yargılar çok farklıdır. Kimi toplumlarda şarap “kutsaldır”, kimi toplumlarda da “affı mümkün olmayan günah…” İnsanların çoğu bu karmaşada yer bulamaz, içesi olsa bile “el alem korkusundan ötürü” damlasını ağzına koyamaz.

Kimi toplumlarda “bacak bacak üstüne atmak, ya da bacaklarını masanın üzerine uzatmak” farklılık gösteren davranış biçimlerindendir. Kimilerine göre çok normal sayılırken, kimi toplumlarda da “saygısızlığın, terbiyesizliğin, ahlaksızlığın kendisi” olarak görülür. Kahve, sigara gibi keyif verici içecekler de farklılık gösteren ve kınanan davranış biçimlerindendir. Yadırgandığı toplumlarda özgürlükleri kısıtlar. Örneğin, kıyafeti gereği “göbeği görünen kadını” doktor muayene etmedi(?) Önemli olan insan sağlığı mı, kıyafeti mi? Mekke’de kız yurdunda çıkan yangında öğrenciler gecelikli olduklarından, bekçiler “namahrem” gördükleri için” öğrencilere yurdun “kapılarını açmadılar, yanmalarına neden oldular.”

Her toplumda “ayıp, günah, yasak, zararlı” kavramları çok farklı anlamlarla değerlendirilir ve özgürlükler yok olur. Bu bakımdan “sosyal ve kültürel doğrular” toplumdan topluma değişiklik gösterirler. Kimi toplumlarda on sekiz yaşını tamamlamış her yetişkin, “kimseye rahatsızlık vermemek” koşuluyla serbestçe içkisini alıp içebilir. Hatta kimi ülkelerde buna yasaklı maddeler de dahildir. “Ayıp” sayılmaz, yadırganıp kınanmaz da. Ama kimi toplumlarda “suçlanmak, aşağılanmak, hakaret edilmek” nedeni olarak görülür. Efendi efendi içse de yine kuşkulu gözlerle bakılır. / Kimi toplumlar “cinsel sapmalardan doğan ilişkileri” eski çağlarda “ateşte yakılarak öldürülme nedeni” sayarken, bugün büyük bir hoşgörü ile “yasal evliliklerine” dahi izin verebiliyorlar. Sosyal, kültürel ve ahlaki sorunlarını çözmüş, kendine inanan ve güvenen ileri toplumlarda bu tip ilişkiler göze batma noktasından çok uzaklaştı.

Okuyan, eğitilen, yetiştirilen her çocuk içinde yaşadığı toplumun ölçütlerine az da olsa uyar. Küçük yaştan itibaren ailesinden, çevresinden ve toplumsal olaylardan görerek, yaparak, yaşayarak şartlanmıştır, kendiliğinden, ayırtına varmadan almıştır toplumun kurallarını. Oradan beslenir. Duygudur, düşüncedir, gündelik bilgiler, ritüeller… Ve ömrünün sonuna kadar değiştiremeyeceği, değiştirmeye kalktığında da bocalayacağı alışkanlıklara tutsak olur. Kimileri de varoluşsal bir başkaldırıyla “hayır” diyerek, “direnip karşı çıkar”, “yabancılaşır” ve toplumun dışına çıkmayı başarır, “aykırı insan” olur. Çürüyen, insana yaşama hakkı tanımayan, kendisi gibi düşünmeyenleri kınayan toplumsal değerleri tanımaz. / Düşünsel ve bedensel olarak özgür olur, “insani” bulmadığı hiçbir değere, iradeye karşı kendini sorumlu saymaz! Kendini özgür hisseder.

Çocukluktan bu yana yaşadıklarınızı bir düşünün: Ayıp, günah, yasak denilenlerin, hayatınıza istemediğiniz halde nasıl yön verdiklerini, nasıl sizi susturduklarını, güzel zamanlarınızı nasıl çaldıklarını anımsayın! İnsan, onlarla birlikte özgür olabilir mi? / Özgür ve mutlu olmak için seven ve evlenen insanlar kısa bir süre sonra şiddete yöneldiklerinde, salt zorunlu oldukları birlikteliklerini sürdürmeleri insani olabilir mi? Ekonomik özgürlüğü olmayan kadınlar kölelikten kurtulabilirler mi? / İnsanlar sevdiği, benimsediği, düşlediği mesleği yapabiliyorlar mı? Pek çok insan, bırakınız düşlediği, arzuladığı mesleği yapmak, ekonomik koşulların kötülüğünden iş bulup çalışamıyor. Kimileri de ilgi duymadığı, ilgilenmediği, ilgisi olmadığı işlerde çalıştırılıyorlar. İç dünyasıyla, duyguları, düşünceleri ve hayalleriyle örtüşmeyen bir gerçekliğin içinde yaşayanlar, ister istemez romanlar, şiirler okuyarak, yaşamlarını güzelleştirmeye çalışıyorlar. İsteklerine, arzularına, hayallerine kavuşamayanlar, kendi gerçeklikleri içerisinde kurdukları hayallerle ve gördükleri düşlerle mutlu olmaya uğraşıyorlar. Yasaklar, okudukları romanlarda ya da şiirlerde yaşadıkları duyguları, düşünceleri öldürebilir mi? Seyrettiği filmlerde, dizilerde, dinlediği türkülerde-şarkılarda, eline aldığı telefonda kurduğu ya da kuracağı hayallere engel olabilir mi? Düşsel bir erkeğe ya da bir kadına duyacağı ilgiye, sevgiye, dostluğa, arkadaşlığa yasak konulabilir mi? Her insan iç dünyasında yasaksız özgür ve mutludur…

Bir genç kız, tüm yasaklama, kınama ve ayıplamalara karşın motoruyla dağlara, yaylalara, çıkabiliyorsa ve mutlu oluyorsa, onu engellemeye kimin ne hakkı vardır? “Bir kız nasıl yapabilir” şaşkınlığınızla istediğiniz kadar dövünün, kimseye zararı yoksa ve mutluysa, neden engel olmaya çalışılıyor, ayıplanıyor, kınanıyor? Erkek güçlü, ses çıkarılmıyor ve susuluyor.

Kendisiyle baş başa kalan bir genç, sağlıklıysa, hormonları, bezeleri çalışıyorsa, beyni işliyorsa, tüm ayıplama, yasaklama ve kınamalara rağmen, en güzel hayalleri yaratıyor, en güzel düşleri görüyorsa size ne oluyor? Uygarlıklar, bilim, teknoloji, sanayi, tüm gelişme ve ilerlemeler bilgi, düşünce, hayal ve düşlerin sonucu değil midir? Nasıl engel olabilirsiniz? Evrenin sınırlarını bulmaya çalışan insan beynini, tekkeye, tarikata, cemaate, hapsetmek mümkün müdür? / Müspet bilimin kurucuları ve “kilisenin duvarlarını ören ve tek gerçek oradadır” diyen dogmatizmi yıkıp aydınlanmayı getirenlerin çoğu papazlardır. / Kölelik bir yerde kabullenmek, sorumluluklardan kaçmak demektir. Herkes bedeninin sorumluluğunu taşımak zorundadır.

Kimseye zarar vermeden isteklerimizi, duygu, düşünce ve hayallerimizi ne kadar yaşayabiliyorsak, o kadar özgürüz. İstemediğimiz, içimiz elvermediği halde bazı isteklere, arzulara, kafalara boyun eğiyorsak, kabulleniyor ve yapıyorsak o zaman köleyiz. Az mı köle, çok mu köle, hiç önemli değildir. Köle köledir. İyileştirilmiş olması, hiçbir şeyi değiştirmez. Bu bakımdan özgürlüğün sınırları nerede? Yanıtı, “herkesin beyninin içindedir.”

Sevgiyle, esenlikle kalınız…

bilbatuhan@hotmail.com