Papa’nın Türkiye Ziyareti/ “Eniştem Beni Niye Öptü”!

Papa’nın Türkiye Ziyareti/

“Eniştem Beni Niye Öptü”!

Tek tanrılı dinler başta olmak üzere bütün dinler aslında haksızlığa, eşitsizliğe, baskı ve zulme karşı sosyal barışı/güvenceyi sağlamak savıyla ortaya çıkmıştır. Dönemsel koşulların yol açtığı ya da açabileceği olumsuzlukları önlemek, daha insanca bir yaşam kurabilmekti amaç. Ne zamanki bütün toplumsal değerlerde olduğu/olabileceği gibi “din” in de yönetenlerin hükümranlığına hizmet etmeye zorlanması bir çıkar kurumunun oluşmasına yol açtı.

Tarihte değişik dönemlerde “büyük din savaşları” diye bize sunulan aslında iktidar olma/yönetme/hükümranlık ve sömürü ağını genişletme çabasından başka bir şey değildi. Ekonomik-sosyal-kültürel-sınıfsal çelişkiler arttıkça kimi değerlerde olduğu gibi dinsel inanış ve değerler de “metalaşmaya” evrildi/evriltildi. Artık “din”, yönetenlerden bağımsız kendi kulvarında doğal akışına bırakılamazdı(!). Böylece “din” in araçsallaştırılması hızlandırıldı. Mazlumların sığındığı bir büyük çatı/kurum olmaktan çıkarılıp egemenlerin saltanatını sürdürme ve sömürü aygıtına dönüştürüldü.

Bugün hemen bütün dinlerin/inanışların suistimal edildiği/ sömürüldüğü azgınlıkla karşı karşıyayız. Bu gerçeklikten hareketle dinsel merkezlerin, ilgili siyasi merkez ya da mekanizmaların aracı ve stratejik görevlisi olduğu daha net görülecektir. Araçsallaştırılan hangi dinsel inanış olursa olsun mutlaka “muktedirlere” ya da güç devşirip “muktedir” olmak isteyen çıkarcılara hizmet aygıtına dönüşür/dönüştürülür! Özellikle tek tanrılı büyük dinlerde bu sömürü günümüzde emperyalizmin en büyük argümanı biçiminde yansımakta. Günümüz sömürü ağının merkezi Batı/ABD olduğuna göre Ekümenikliği de bu düzlemde ele almak gerekir. Son tümceden hareketle ülke ve dünya barışından söz eden kimi abdestsizlerin ardına takılan sözüm ona demokratlara/özgürlükçülere bir çift sözümüz olmayacak mı? Bu aldatmacaya aldanıp “demokrasi”, “eşitlik”, “değişim”, “uygar dünyaya uyum” vb. palavralara teslim mi olacağız, yoksa büyük bir kararlılıkla ve dirençle karşı çıkıp ona göre konum mu alacağız!

Konu aslında Papa’nın “ziyareti” gibi görünse de zamanlaması hiç de rastlantı olmayan bir gelişme. Tam da “Eniştem beni niye öptü!” öyküsü! Ekümenik tartışmasının ısındırıldığı ancak daha büyük senaryoların kotarıldığı bir adım. Bir yandan “yeni barış süreci” ve yoğun “görüşme”; aslında pazarlık trafiği. Pazarlığın temel düzlemi Cumhuriyetin yurttaşlık temelindeki ulus birlikteliği yerine ümmete dayalı aidiyetler toplamının yani etnik ve dinsel/mezhepsel yapılanmaların bileşimini oluşturmak. Bunun için geliştirilen söylem şimdilik “Türk-Kürt-Arap” diye belirtilmekte ve ucu açık bırakılmakta! Tam da uluslaşma sürecinin, aydınlanma sürecinin, birey/yurttaş olma sürecinin, ulusal bütünlük sürecinin, daha özü Cumhuriyet Devrimi’nin antitezi! Bu iç koşul/durum gibi görünse de aslında uluslararası bir çelişme. Türkiye Cumhuriyeti’nin -çok kullanılan o sözcük var ya- “BEKA” /varlık-yokluk sorunu aslında.

Kuşkusuz bu soruna bağlı görmek gerekir Papa’nın gelişini. Papa ziyareti diye sunulan, ayinlerle ve dinsel ritüellerle büyütülen gösteri, ABD’nin CIA görevlisinin ziyareti diye anlaşılmalı. Artık Papalık ABD’nin stratejik bir aracıdır! Daha önce birçok ülkeye “barış”,demokrasi” “özgürlük” getirmek adı altında işgal edip, yeraltı ve yerüstü bütün değerlerini azgınca sömürüp talan ettikten sonra kendine bağımlı bir yönetimle yıkık bir coğrafya bırakıp dönen ABD… Öteden beri emperyalizmin dolayısıyla ABD’nin Türkiye’yi biçimleme çabası… Lozan merkezli tapunun yırtılması amacı… Türk ulusunun ve yurdunun parçalanma hülyası… Kuşkusuz iktidarın şaşı bakışı ve korkarım ki kimi iktidar bileşenlerinin kasıtlı tavrı bu gelişmelere çanak tutmakta!

Yukarıda sözünü etmeye çalıştığım “Yeni Türkiye” görünümünün temel dayanağı dinsel/mezhepsel/etnik düzenek olacaksa elbette Papa’nın/ABD’nin/Emperyalizmin buna “katkısı” / “dahli” doğal olarak beklenir! Geçmişte “dinler arası diyalog” “barış” için önemli bir “gösteri” idi. Şimdi bunun yeni türevi, versiyonu/görünümü karşımızda. Dinsel verilerle, dayanaklarla ya da ritüellerle sömürü ağını perdeleyerek, sözüm ona “barış” sağlama çabası. Toplumları birçok değerlerinin ve kültürel birikimlerinin yanında dinsel değerleriyle sömürüp kendi geleceklerini güvenceye alma evresi! Geçmişte de egemenler/yönetenler, toplumların bilimden yararlanıp aydınlanmalarını önlemek, kendi hak ve hukuklarını oluşturma çabalarını engellemek için dinsel tanım ve yorumların, ritüellerin hamisi rolünü üstlenmişlerdi. Şimdi de görünüm değişikliğiyle aynı sahtekarlık sürdürülmekte.

Sözümüzün, daha doğrusu sorunun asıl muhatabı olması gereken çevreler ya “huşu içinde uyumaktalar” ya da bilerek “kör ve sağırları oynamaktalar”! – Umarım bilmeyerek bu yanılgı içindeler- Bu oyun iki kulvarda yürütülmekte ama aynı kanala hizmet etmekte. Biri içte gibi görünen ama Suriye ve Irak komşularımızı da ilgilendiren yanıyla ulusal bir varlık-yokluk sorunu. Diğeri bundan çok bağımsız olmayan, aslında bununla bütünleşik yüz yıllık emperyalist senaryo ki o da bizim için, Türk Devrimi için bir varlık-yokluk konusu.

Konuya bu ufuktan bakmayan/bakamayan iktidarıyla muhalefetiyle siyasi partiler/merkezler ya da demokratik kitle örgütleri büyük vebal altında kalırlar! Bunun hiçbir “mazereti” olmaz/olamaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık-yokluk konusu, Türk Devrimi’nin varlık-yokluk konusu, iktidar olma ya da iktidarda kalma savaşımının yedeğine düşemez/düşürülemez! Günlük siyasi savaşımı bu gerçeğe dayandırmayan/dayandıramayan hiçbir siyasi oluşum da iktidar olamaz; olsa da başarılı olamaz!

-Yarınlar Güzel Olacak-