REÇETE BELLİ: TEKKE

Sorsanız hepimiz aynı şehrin takımını tutan, aynı renklere gönül vermiş taraftarlarız. Ancak iş samimiyete ve zor zamanlara gelince, bu birliktelik çoğu zaman söylemden öteye geçemiyor. Her şey yolundayken alkışlamak kolay; asıl mesele, işler ters gittiğinde de aynı kararlılıkla yanında durabilmektir. Ne yazık ki küçük bir sarsıntıda bile insanlar hedef tahtasına konuluyor, hain ilan ediliyor, yalnızlaştırılıyor. Bu iklimde ne teknik adam sağlıklı düşünebilir ne de futbolcu sahaya tüm cesaretiyle çıkabilir.

Trabzonspor, son derece dar bir kadroya rağmen Fatih Tekke’nin planlı çalışması, yüksek motivasyonu ve oyuna dair cesur tercihleri sayesinde sezonun ilk bölümünde beklentilerin çok üzerinde puanlar topladı. Bu bir tesadüf değil; emeğin, doğru futbol aklının ve fedakârlığın sonucuydu. Ancak kadro derinliği olmayan takımlar için sakatlıklar ve cezalar yalnızca birer “bahane” değil, oyunun doğrudan kaderini etkileyen yapısal sorunlardır. Avrupa’nın en büyük kulüplerinde bile bu gerçek kabul edilirken, Trabzonspor’dan mucize beklemek futbolun doğasına aykırıdır.

Burada asıl sorgulanması gereken, birkaç haftalık puan kaybı değil; bu kayıplara verilen ölçüsüz ve yıkıcı tepkilerdir. Sürekli teknik adam değiştiren, her düşüşte sıfırlanan projelerle ayakta kalabilen tek bir kulüp örneği yoktur. Sabır göstermeyen camialar, günü kurtarır ama geleceği kaybeder. Trabzonspor’un geçmişte yakaladığı büyük başarıların arkasında da ani kararlar değil, istikrara duyulan inanç vardır.

Üstelik yapılan sert eleştiriler yalnızca Fatih Tekke’ye değil, sahada formasını terleten futbolculara da zarar veriyor. Genç oyuncular baskı altında eziliyor, tecrübeli isimler hata yapma korkusuyla risk almaktan kaçınıyor. Taraftarın desteği itici güç olması gerekirken, bir tehdit unsuruna dönüşüyor. Bu ortamda gelişim de rekabet de mümkün değildir.

Unutulmamalıdır ki bugün güçlü dediğimiz takımlar, dün en zor günlerinden sabırla geçerek bu noktaya gelmiştir. Trabzonspor’un yeniden kalıcı bir başarı yakalamasının yolu; günübirlik öfke patlamalarından değil, akla, emeğe ve sürekliliğe sahip çıkmaktan geçer. İlacımız da reçetemiz de bellidir: Sabır, güven ve koşulsuz destek.

Türk futboluna vizyon kazandıran Özkan Sümer’in şu sözü, yaşadığımız tabloyu adeta özetler:
“Başarıya aç olan taraftar, kendi evlatlarını yiyerek tatmin olur.”

Bugün mesele yalnızca puan cetveli değil; Trabzonspor’un hangi değerlerle yol yürüyeceğini yeniden hatırlama meselesidir.