SAVAŞIN GÖLGESİNDE TRAVMASIZ ÇOCUKLAR YETİŞTİRMEK!

Hemen yanı başımızda 24 Şubat 2022 tarihi itibarıyla Rusya’nın Ukrayna topraklarını verilen bir emirle sabah erken saatlerde bombaladığını öğrendik haberlerden maalesef. TDK ‘da Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, harp, cenk, cidal olarak tanımlanmış savaş sözcüğü. Dünya tarihi nice kanlı savaşlar gördü. Bu bir gerçek. Belki de güçlünün zayıfla olan savaşı dünya kurulalı beri hiç bitmemiştir, bitmeyecektir de. Sadece ekonomik savaş, stratejik savaş, soğuk savaş, diplomatik savaş olarak form değiştirerek sürmekte. Şunca yıllık ömrümde kaç bahar kaç kış gördümse anladığım o ki ve dahası çok üzgünüm ki dünyanın düzeni bu. Ama masumların, sivillerin, kadın ve çocukların bir sabah uyanıp ülkelerin çekişmeleri yüzünden başından bomba yağması en acı olanı.

Aziz Sancar’ın  bu konuda bir değerlendirmesi var ki üzerine artık  hiç bir şey söylenmez. O kadar yerinde bir tespit. Aziz Sancar şöyle  paylaşmış: Ukrayna'da insanlık ölüyor" deniyor. Doğru ama eksik, çünkü o insanlık; Afrika'da aç bırakılmış, Bosna'da tecavüze uğramış, Doğu Türkistan'da unutulmuş, Filistin'de terk edilmiş, Çeçenistan'da görmezden gelinmiş, Hocalı'da duyulmamış, Irak'ta aldatılmış, Myanmar'da yakılmıştı.”

Dünyayı çocuklar yönetse ne kadar güzel ve paylaşılır olurdu diye düşünmeden edemedim bir an.  Ve bugünün yetişkini devlet adamı olarak Rus lider Putin’in hayat hikayesine dikkat çekmek istedim bu hafta ki yazımda. Çünkü özellikle bir birey olarak dünyaya ne psikolojide baktığını, nasıl yetiştiğini aldığı kararlar ve dünya barışı açısından önemsiyorum. Rus siyasetçi ve Rusya devlet başkanı olan Vladimir Vladimiroviç Putin 7 Ekim 1952 yılında Leningrad’ta doğdu.  Baba tarafından dedesi, Sovyetler Birliği kurucusu Vladimir Lenin'e,  Lenin'in eşi Nadejda Krupskaya'ya ve Stalin’e belli sürelerde aşçılık yapmış.

                Vladimir Putin, 7 Ekim 1952 tarihinde SSCB döneminde adı Leningrad olan St. Petersburg kentinde Vladimir Spiridonoviç Putin ve Maria Ivanovna Shelomova çiftinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Putin’in hayat hikayesini kendi ağzından cümleleri ile aktarmak isterim. Bu sebeple Rus Öncü dergisinde yayınlanan yazınından alıntılarla devam edeceğim.

Ruslar 2. Dünya Savaşını Büyük Vatan Savaşı olarak adlandırır ve her yıl anma törenleri düzenlerler. Putin, 1945 yılında kazanılan büyük zaferin 70. yıldönümü sebebiyle 'Rus Öncü' dergisi için bir yazı kaleme alır ve anne ve babasının Nazi Almanya’sına karşı mücadele edilen Büyük Vatan Savaşı'nda mucizevi bir şekilde nasıl hayatta kaldığını şöyle anlatır:

BABAM AYAĞINDA ŞARAPNEL PARÇALARIYLA YAŞADI

Sovyet donanmasının denizaltı filosunda görev yapan babasının savaş patlak verdikten sonra acilen Sivastopol'e çağrıldığını belirten Putin, şu cümleler kaleme almış: “Babam, bu konuya değinmeyi bile sevmezdi. Kendisi cephede savaşmak için dilekçe yazmış ama onu filoya göndermişler. Daha sonraları Leningrad'a gönderilen babam,  burada bir saldırı sırasında ağır şekilde yaralanmış. Ayağını kesebilirlermiş ama iyi bir doktora denk gelmiş ve kurtarmışlar. Ancak bazı parçaları, kemiklere zarar vermemek için ayağın içinde bırakmışlar ve hayatının geri kalanında, ayağındaki şarapnel parçalarıyla yaşadı.”

BABAM HASTANE YEMEĞİNİ GİZLİCE ANNEME VERİRMİŞ

Babası hastanedeyken annesinin onu ziyaret edişini de anlatan Putin, hikayesini şöyle sürdürmüş: “Ağabeyim henüz üç yaşındaydı. Kuşatma altında, açlık içinde yaşıyorlardı. Babam onu görmeye her gelişinde anneme, doktorlara ve hemşirelere hiç belli etmeden, hastanenin kendisine verdiği yemeği veriyormuş. Annem de yemeği gizleyip eve götürdüğünde, çocuğunun karnını doyuruyormuş. Sonra babam hastanede açlıktan bayılmaya başlamış. Neler olduğunu anlayan doktorlar da annemi bir daha hastaneye sokmamış.”

OĞULLARI KREŞE GÖTÜRÜLMÜŞ, BİR DAHA DA GERİ DÖNEMEMİŞ

Putin yazısında, babası savaştayken ağabeyinin tahliye için annesinden alınarak kreşe götürüldüğünü anlatıyor yazının devamında. Ağabeyinin kreşteyken difteri hastalığına yakalandığını ve öldüğünü ifade eden Putin, şu ifadeleri kullanmış: “Annemin yalnız kalması üzerine babama izin vermişler ve koltuk değnekleriyle eve gitmiş. Eve vardığında, sağlık görevlilerinin evin önünde Alman kuşatması sırasında ölenlerin cesetlerini bir kamyona taşıdığını görür. Biraz daha yaklaşınca cesetlerin birinin ayağında Putin ‘in babasının savaştan önce eşine aldığı ayakkabıya benzer bir ayakkabı vardır. Adamcağız kamyondan o cesedin yüzünü görmek istediğini söyler. Ceset diye kamyona taşınan kadın gerçekten Putin’in karısı yani Viladimir’in annesidir. Zor nefes almaktadır. Putin yazısında şu cümlelerle anlatır bu anı: ‘Biraz ilerlediğinde taşınan kişinin annem olduğunu fark etmiş ve 'Daha yaşıyor! Görmüyor musunuz?' demiş. Sağlık görevlileri de 'Yolda ölür' yanıtını vermiş. Bunun üzerine babam, koltuk değnekleriyle üzerlerine atılmış ve annemin eve çıkarılmasını sağlamış. Sonuç olarak annem hayatta kaldı, ve 1999 yılına kadar yaşadı. Babam ise 1998 yılında hayatını kaybetti.”

AĞABEYİMİN İZİNİ YILLAR SONRA BULABİLDİM

Putin savaş yıllarında alındığı kreşte difteriden ölen ağabeyiyle ilgili şunları da paylaştı: “Ağabeyimi nereye gömdüklerini, anne babama söylememişler. Oğullarının mezarının nerede olduğunu hiçbir zaman öğrenmediler. Geçen yıl ise tanımadığım bazı insanlar, kendi kendilerine arşivlerde çalışıp ağabeyimle ilgili bazı belgeler buldular.”

Bunları anlatmış yazısında hayatına dair. Dileğim o dur ki daha güzel bir yaşam için yaşanılır bir dünya için yarasız, travmasız, geleceği inşa eden güçlü çocuklar yetiştirelim. Çocuklarımızı, gençlerimizi geleceğe hazırlarken eğitimle şekillendirirken her zaman sevgiyle sarılalım. Tarihi okuyan değil yaşayan yorumlayan bireyler olarak dünyayı ve kendilerini tanısınlar Şirazesi şaşmış olan bu devranda onlar bari mutlu olsunlar.

Sözlerime Dertli, Divani’nin dizeleriyle son veriyorum. Şafağın aydınlığına olan umudumla her şeye rağmen iyi bir hafta sonu diliyorum efendim.

Yaşanılası dünyanın

Ne tadı ne tuzu kaldı

Ömür denen şu zamanın

Çoğu gitti azı kaldı

Çalışmadan yiyenlerin

Derimizi giyenlerin

Nice benim diyenlerin

Ne izi ne tozu kaldı

Çürük ökçe yırtık taban

Kurdu kuşu ettik çoban

Gariban daha da gariban

Ne çulu ne bezi kaldı

Bizden geçinen kalleşler

Döner geri bizi taşlar

Sıvıştı yaren yoldaşlar

Ne sözü ne özü kaldı

Cahiller kendini aklar

Kamiller özünü yoklar

Kurudu çaylar, ırmaklar

Serçeşmenin gözü kaldı

Dertli Divani’nin varı

Canandır canın öz yari

Geçti bu devrin baharı

Ne yazı, ne güzü kaldı