Yoruldum; ayağımın değil,
yüreğimin götürdüğü
yere gitmekten.
Sustum; dilimdekileri değil,
yüreğimdekileri söyleyememekten…
Maksim Gorki
Sevgi yerine korku ile büyüyen yürekler yüzyılların getirisi şiddeti daha da büyüterek egemen kılmakta bir beis görmediler!..
Korkuyu bastırmak için saldırmak, sorunları çözmek yerine daha da artırsa da istem dışı davranış olarak adlandırılarak üzeri itinayla örtülüp sakınıldı!
İster tepki diyelim, ister içgüdüsel dürtü! Duygular yerine şiddeti doğuran korku bastırılınca sevgi yeşerecektir. Sevgi çoğaldıkça da şiddet yok olmasa da azalacaktır.’
Toplum yaşamımızın gündemini meşgul eden ve de toplumun genelini rahatsız eden bir olgu, bir gerçek; şiddet. İnsanlığın varoluşundan bu yana insan kaynaklı bir olgu. Normal yoldan sorunlarını çözemeyen insanlar, toplumlar, devletler şiddet yoluna başvurarak sonuca ulaşmışlar. Bu olgu savaşları ve terörü içinde barındırmış, beslemiştir.
Şiddet günlük yaşantımızda farklı şekillerde karşımıza çıkmak suretiyle bizlerle iç içerik kazanmıştır. Bireysel silahlanmadaki artış bakımından 178 ülke arasında 14.ncü ülke durumunda olan her 4 saatte bir kadının tecavüze uğradığı veya erkek şiddetine maruz kaldığı Türkiye’de silahlı saldırıların-tecavüzlerin savcılıklara, mahkemelere, adli tıp kurumlarına yansıması ise rekor düzeye ulaşmış bulunmaktadır.
Günümüz dünyasında ise, siyasi otoritelerin, hükümetlerin bireysel, toplumsal hak arama taleplerine karşı tahammülsüzlükleri, ekonomik gelir dengesizlikleri, geciken adalet ve yargılama, TV dizileri, filmler, spor karşılaşmaları şiddeti tırmandıran faktörlerden bazılarıdır.
Gazete ve TV haberlerinde de şiddet olağan görüntülerdir. Çocuklarımız için sokak ve çevre adeta olumsuzluklar potansiyeli haline gelmişken, tabii ki bu olumsuzluk okullara kadar sirayet etmekte gecikmez.
Toplum olarak freni boşalmış bir araba gibi bayır aşağı gidiyoruz. Bir yere mi çarpacağız, birini mi ezeceğiz, taklamı atacağız? Kimse ne olacağını kestiremiyor. Cinnet toplumuna doğru yol alıyoruz. Devlet, kurumlar, eğitimciler, aileler ve kısacası toplumun tüm katmanları el ele vererek ulusal seferberlik ilan etmeliyiz.
Her geçen gün şiddetin günlük yaşamımızda daha çok yer aldığı görülmektedir. Şiddetin bu denli yoğun olarak günlük yaşamda yer alması da şiddetin kanıksanmasına yol açmaktadır. Şiddet ayrıca bir problem çözme aracı olarak kullanıldığından, bu kanıksama şiddetin birçok boyutta kullanılmasına ve çok çeşitli şekillerde karşımıza çıkmasına neden olmaktadır.
Geçmişte uygarlıkların izini taşıyan şehirler Vandalizm, Moğol istilası, Haçlı seferleri ile yerle bir edilirken; günümüzde ise şehirler kent kültürüne yabancılaşan varoşlarıyla burada yaşayan gençlerin, çocukların adeta istilasına uğramıştır. Kırmalar, dökmeler, yakmalar, yağmalar, hırsızlık, gasp, soygun ve kapkaçlara varan bir gelişme bize; çarpık kentleşmeyi işaret etmektedir.
Yetkili kurumlar sorunları önemsemek yerine görmezden gelerek, öteleyerek ya da Parmak sallayıp göz belerterek, şiddete adeta “rol model” lik yaparak! daha sarmal hale gelmesini adeta katkı yapmaktadırlar… ama nereye kadar? Kurumlar işlevsizleştirilip, sistem çökünce herkes ayrımsız enkazın altında kalacaktır.
Toplum olarak gelinen noktada, doğruya ve güzele ulaşmak adına kendimizi sorgulamaktan asla kaçınmamalıyız… nerede, nasıl hatalar yaptık? Sevgiyi, dostluğu, dayanışmayı, paylaşmayı, saygıyı nasıl yok ettik? Bunları yeniden nasıl yeşertebiliriz? Sorularının yanıtı bellidir; Amaçsız, hedefsiz, ürkek, başıboş, kendine güveni olmayan bir güruh görünümünden kurtularak; dinamik, kararlı, duyarlı yurttaşlardan oluşan bir gelecek yaratarak bu kaos pekala aşılabilir.
*Şiddet nasıl engellenir-Sivil toplum akademisi org.tr.