Sizi Sahtekarlar Sizi…

Ülke olarak büyük ve organize bir sahtekarlık olgusuyla karşı karşıyayız. Sahte diplomalar, sahte belgeler havada uçuşuyor. Görünen o ki parasını veren, adamını bulan yıllarca okuyup kafa çürütmek yerine iki vesikalık fotoğraf vererek kısa yoldan doktorda mühendiste profesörde olmuş.
Başta Ortadoğu toplumlarında olmak üzere geri kalmış bütün toplumların en belirgin ortak özellikleri hepsinde algı ve imajın olgu ve maddi gerçeklerden daha önemli olmasıdır. İçerik önemli değildir. Görüntü ve vitrin içerikten önce gelir. Bu sahtekarlığı yapanların ortak özellikleri neredeyse hepsinin yeteneksiz ve mesleksiz olmalarıdır. Meslek sahibi veya bir zanaat sahibi olmak için veya bir konuda profesyonel bir yeterlilikleri olması için bir yerden alacakları üzerinde diploma yazan bir kağıt parçasının, torpille altlarına verilen bir sandalyenin, üzerlerine giydirilen yaldızlı bir üniformanın yeterli olduğunu sanırlar. Ama bu kişiler ve hitap ettikleri topluluklar için sonuç hep hüsrandır. Bu Ortadoğulu kolaycılığının ve sonucunda yaşanan hüsranın bir örneği 1967 Arap-İsrail savaşında yaşandı. Bu büyük savaşta Arap orduları komutanı kimdi biliyor musunuz? Bir yılda torpille dört askeri rütbe atlayarak tümgeneral yapılan ve ardından mareşal ünvanı verilen varlıklı ve nüfuzlu bir ailenin mensubu olan Abdel Hakem Amer adlı liyakatı şüpheli bir imtiyazlı kişi Arap ordularını komuta etti. Sonuçta Araplar tam bir yıkıma uğradı. Her yönden sayıca çok üstün Arap orduları küçük İsrail ordusu tarafından hallaç pamuğu gibi atıldı. Çünkü bu kişi yetkin olduğu için değil torpilli olduğu için ve kağıt üzerinde terfiler atlatılarak yapılmış bir komutandı. Fakat karşısındaki Yahudi komutanlar sokak savaşları dahil her türlü askeri tecrübesi olan yetkin katillerdi. Nitelik ve kalite sayıca üstün niceliği her zaman olduğu gibi yenmişti. Bu gün sahte diplomalarla meslek edindiğini sanan ve toplumda önemli mevkileri işgal eden içimizdeki niteliksiz Ortadoğulu zihniyetli sahtekarların Mareşal Abdel Hakem Amer örneğinden ne farkı var? Bu sahte diploma sahipleri ihtiyaç olduğunda liyakatsizlikleri nedeniyle üzerlerine düşeni yapamayıp hüsrana sebep olabilecekleri gerçeği görmezden gelinebilir mi?
Son olarak öğrendik ki ortalıkta Abdülhamitin torunu olduğunu söyleyip gezen şahısın da diploması sahteymiş. Halbuki ne güzel pozlar veriyordu Abdülhamit resimleri önünde. Arkada Abdülhamitin resmi, hemen yanında Osmanlı devlet arması, yüzde bırakılmış üçgen sakal, gözlerde bulanıklaştırılmış derin bir bakış ve üzerine madalya-nişan imajı verecek birkaç gazoz kapağının takılabileceği pardesümsü bir ceket… Ortadoğulu kafalarda padişah olmak için tamamen yeterli bir görüntü çiziyor. Kafanın içi boş olsa ne olur? Sonuçta önemli olan verilen görüntü… Bu sahte görüntüyü tamamlamak için birde sahte diploma gerekirdi elbette. Onu da aldı ve tamam oldu. Eminim Abdülhamitin böylesine boş ve meziyetsiz bir torunu olduğu için mezarında kemikleri sızlıyordur. Çünkü siyasetini ve anlayışını beğenin veya beğenmeyin Sultan Abdülhamit kendi alanında zeki ve yetkin bir insandı. Torunu olduğunu söyleyen bu kişinin bu derece sahte ve niteliksiz bir profil çizmesi Abdülhamit imajına yakışmıyor doğrusu.
Hak etmedikleri payeleri başkalarının himmetiyle alan bu gibi insanlar bu gün olduğu gibi dünde vardı. Mesela Kurtuluş savaşı sırasında bulsa Mustafa Kemali bir kaşık suda boğacak Osmanlının sadrazamı Damat Ferit Paşa bu duruma uygun bir örnektir. Bu kişinin tek vasfı Vahdettin’in kız kardeşiyle evli olmasıydı. Aslında dış işlerinde katip seviyesinde bir adamdı. Bir günde paşa yapıldı ve ardından Osmanlı devletinin sadrazamı oldu. Bu kişiye verilen paşalık ve sadrazamlık payelerinin bu gün verilen sahte diplomalardan ne farkı var. Düşünce tarzı aynı, sadece zaman ve yöntem farklı. Bu gün bu zihniyetin devamı olan Ortadoğu kurnazı sahtekarlar işi öylesine ilerlettiler ki bırakın sahte diplomayı Kurtuluş Savaşını yapan insanları ürettikleri sahte belgelerle hain ilan edip zaferi kendilerine mal etmeye çalışıyorlar. Allahtan bu sahtekarları Mustafa Kemal Atatürk çok iyi tanıyordu. Bunların sonradan sahte belgeler üretip kurtuluşu kendilerine mal edeceklerini düşündüğü için günler sürecek zahmete katlanarak millet meclisi kürsüsünden sonradan nutuk olarak derlenen tarihi saptamaları yaptı. Böylece gelecek nesiller doğruları ilk ağızdan öğrenmiş oldu. Ama bu zihniyet utanmazlıkta sınır tanımadığı için şekil değiştirerek sürekli yalanlara devam ediyor. Zaman değişiyor ama bu sahtekarlar hiç değişmiyor.
Artık ülkemde hiçbir şeye şaşırmam dediğim anda hala şaşırtacak gelişmeler olmaya devam ediyor. Sahte diploma bir yana sahte diplomanın verildiği üniversitenin sahte olduğu ve sahte diplomalıların gerçek diplomaları iptal ettiği bir ortamda şaşırmamak mümkün mü? Maalesef bu Ortadoğululuk marazından ve zihniyetinden bir türlü yakamızı kurtaramadık.