Trabzonspor’un milli kalecisinin satılması, hiç şüphesiz camiada derin bir sarsıntı yarattı. Daha sezon başında taraftarların yüreğinde yeşermeye başlayan şampiyonluk umudu, bu kararın ardından büyük bir darbe aldı. Heyecan bir anda yerini hayal kırıklığına bıraktı. Taraftarın kalbi kırıldı, tribünlerin ruhu sarsıldı.
Ama hepimiz şunu bilmeliyiz: Trabzonspor artık sadece sahada değil, masada da büyük bir savaş veriyor. Çünkü kulübün ekonomisi, freni patlamış bir kamyon gibi uçuruma sürükleniyordu. Borç, geri döndürülemez bir noktaya gelmiş, iflasın eşiğine dayanmıştı. İşte böyle bir ortamda Uğurcan’ın satışı sadece bir transfer değil; kulübün ayakta kalabilmesi için verilmiş cesur bir karar oldu.
Şampiyonluk gelir mi, gelmez mi bilinmez… Ama şu gerçeği görmezden gelemeyiz: Şampiyonluk bile kulübün borçlarını kapatmaya yetmez. Oysa bu satış, Trabzonspor’a nefes aldırdı. Ayrıca dünyanın en pahalı kalecileri listesinde ilk 10’a girerek hem ekonomik hem de prestij anlamında önemli bir adım atıldı. Duygularımız incinse de, akıl ve mantık böyle söylüyor.
Tekke Faktörü
Tam bu noktada çok değerli bir öneri geldi. TRT’nin güçlü sesi, hemşerimiz, futbol bilgisi ve birikimiyle o kurtlar sofrasında şehrimizi başarıyla temsil eden Barış Yurduseven dedi ki:
“Ben olsam Fatih Tekke ile uzun soluklu bir sözleşme imzalarım. Bu adım, hem yönetim hem takım hem de taraftar için güçlü bir mesaj olur.”
Ve haklı! Çünkü Fatih Tekke, Trabzonspor’un öz evladı. Onun davası günü kurtarmak değil, yarını kurmaktır. Gençleri vitrine çıkarır, kulübün cebini düşünür, menajer oyunlarına bulaşmaz, tazminat hesapları yapmaz. Trabzonspor’u kendi hayatı gibi sahiplenir. İşte bu yüzden bugün Tekke’ye verilecek destek, sadece bir teknik direktör tercihi değil, bir geleceğe yatırım olacaktır.
Sabır ve Güven
Evet, taraftar kırgın… Ama biraz sabır, biraz güven gösterelim. Çünkü Tekke ile kaybedecek değil, kazanacak çok şeyimiz var. Yarın sahaya çıkan her genç oyuncuda, alınan her doğru kararda, kulübün sırtındaki her borç yükünün azalmasında onun emeği olacak. Ve bu yolun sonunda kazanan Trabzonspor olacaktır.
Taraftar şunu unutmamalı: Geçmişimize sahip çıkmazsak, geleceğimizi kuramayız. Trabzonspor bugün bir dönüm noktasında. Bu karar, ya kulübü uçurumdan alıp çıkaracak ya da yeni bir tartışmanın fitilini ateşleyecek. Ama biz, bu süreçte kenetlenmek zorundayız.
Çünkü Trabzonspor, en çok da zor zamanların takımıdır. Umudun bittiği yerde ayağa kalkmayı en iyi bilen kulüp, Trabzonspor’dur. Ve bugün bu ateş, yeniden yanmak zorunda!
Geçmişi Yok Sayarak Gelecek Kurulmaz
Dünya Kupası elemelerinin ilk maçında alınan galibiyet sonrası TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, yaptığı açıklamalarla bir kez daha gündeme geldi. Takımın karakterinden, çalışkanlığından, adamlığından övgüyle bahsederken geçmişi neredeyse yok sayması, farklı tartışmalara kapı araladı.
Oysa bu ülkenin futbol tarihinde silinmez başarılar var. Dünya üçüncülüğü apoleti, Türk sporunun gurur nişanı olarak hâlâ hafızalarda. Hem federasyon başkanlığında Haluk Ulusoy, hem de teknik direktörlükte Şenol Güneş gibi Trabzonlu isimlerin imzasını taşıyan o başarı, unutulacak değil, geleceğe örnek olacak bir mirastır.
Hacıosmanoğlu’nun Trabzonspor başkanlığı dönemini hatırlayalım. Sportif başarıdan çok, artan borçlarla ve sportmenliğe gölge düşüren olaylarla hafızalarda yer etti. Şimdi federasyon başkanlığı koltuğunda geçmişi görmezden gelerek gelecek vaat etmeye çalışmak, “siz ne yaptınız?” sorusunu gündeme getirmiyor mu?
Geçmişe saygı göstermeden, geleceğe güvenle bakılamaz. Bugün Türk futbolunun içinde bulunduğu tablo ortada: sorunlar birikmiş, hedefler belirsiz. Tarihi yok saymak çözüm değil, tam tersine yeni sorunların kapısını aralamaktır.
Türk futboluna gerçekten katkı sağlamak isteyenler önce hafızaya, tarihe ve emeğe saygı göstermek zorundadır. Yoksa söz çok, ama elimizde kalan yine hayal kırıklığı olur.