VAKFIKEBİR’DE TARİHE VE GELECEĞE SAHİP ÇIKMAK ŞART

Vakfıkebir’in tarihi çok eskilere dayanır. Rivayete göre Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun, Trabzon’dan İstanbul’a giderken şiddetli bir fırtına nedeniyle burada konaklamak zorunda kalmış; o dönemin önemli liman yerleşkesi olan bölgeyi vakfederek “Vakfıkebir” adını vermiştir. Osmanlı döneminde sancak beylik görevleriyle de anılan ilçemiz, ticarette de önemli bir merkezdi. Vakfıkebir iskelesinden İtalya’ya tereyağı, yumurta, fındık gibi tarımsal ürünler ihraç edilir; karşılığında dokuma ve ev eşyası gibi mallar getirilirdi. Neredeyse bir buçuk asırı aşan bir ticari güç vardı.

Bugün ise geçmişin bu şaşalı durumunu arıyoruz. Vakfıkebir’in sahip olduğu tarihi ve ticari potansiyeli bugüne yeterince taşıyamamış olmamızın en önemli sebeplerinden biri, yerel yönetimlerin ilçenin gerçek ihtiyaçlarını görememesi ve planlama ile projeye dönüştürememesidir. Güçlü bir tarihî kökene sahip bir ilçeyi yönetmek kolay değildir; vizyon, kararlılık ve liyakat ister.

Yaklaşık dört yıl önce Vakfıkebir’e atanan kaymakamın dokunaklı bazı girişimleri olsa da (örneğin mahalle imamını özel kalem olarak görevlendirme gibi uygulamalar), bu tür atamaların doğru zeminde ve liyakat esaslı yapılması gerekir. Devletin tahsis ettiği din görevlilerini farklı alanlarda görevlendirmek, hem kamu hizmeti prensipleri hem de toplum vicdanı açısından sorgulanmalıdır. Din görevlilerinin toplum karşısındaki ahlaki ve rehberlik rollerine dikkat etmek elzemdir; zira yarın başkaları tarafından sorgulanacak davranışlar bugün mevcut itibarın aşınmasına neden olabilir.

Diğer yandan ilçemizin kanayan yaralarından biri hâlâ bitmemiş organize sanayi bölgesidir. Yıllardır bekleyen proje tamamlanamamış; benzer ilçeler bu yatırımları hayata geçirip ekonomik değer üretirken Vakfıkebir geride kalmıştır. Ayrıca devlet dairesindeki atamalarda liyakat ve yetkinlikten ziyade siyasi kaygıların öne çıktığına dair duyumlar, kamu hizmetine olan güveni zedeler.

Tarihi mirasımıza sahip çıkmak, en basitinden tarihi camilerimizi korumakla başlar. 1794 tarihli eski camimizin görmezden gelinip zarar görmesi, hem kültürel hafızamıza hem de yerel kimliğimize yapılmış bir haksızlıktır. Yanı başımızdaki bu yapıların korunması için acil adımlar atılmalıdır.

Zaman geçiyor; yapılanlar vicdanlarda saklanıyor. Bugün geçici siyasi ilişkilere veya gösterişe kapılmak yerine, ayakları yere basan projeler, liyakatli atamalar ve tarihi-kültürel mirasa sahip çıkma anlayışıyla çalışmak gerekiyor. Aksi halde beş yıllık görev dönemleri, tarihe "ziyan yıllar" olarak geçecektir. Vakfıkebir’in kıymeti, hakkaniyet ve çalışmayla korunur — bundan başka hiçbir hazinede kalıcı değer yoktur. Bu da böyle biline.

Son olarak, Muhsin Yazıcıoğlu gibi insanlar sizi minnet ve saygıyla tanıyıp, tanınmayan tarafından rahmetle anılmak mı, yoksa siyasilerle iyi geçinmek… takdir sizin.