Muhteşem doğa ve rengarenk çiçekler arasında yine yaylaların yolunu tuttuk.
Bu kez rotamız Hıdırnebi Yaylası üzerinden Acısu Balıklı Yaylası, Karadağ ve Fengo-Serda Yaylası.
Yemyeşil Orman ve virajlı yollarını aşarak 1890 rakımlı Hıdırnebi Yaylası’na vardık.
Bizi sis ve duman karşıladı.
Uzakta, sisler arasında iki Arap turist ve yayla girişindeki özel sağlık kabini dikkatimizi çekti.
Emekli, ebe-hemşire Münire Emel Akçay ile sohbet ettik.
Yaylalarda bir ilkti… Babası da burada kalp krizi geçirip vefat etmişti.
Bu nedenle sağlık kabini açarak, babasının anısını ve yayladaki bu eksikliği gidermek istemiş.
Yol kenarında piknik yapan Arap turistler dışında, yerli ziyaretçi görmedik.
Yine orman yolunu takip ederken mor Gomar çiçekleri arasında Balıklı Yayla’ya ulaştık.
Gölbaşında oturan turistler ve restoran sahibi Cemal Özkurt bizi karşıladı.
Ama Cemal dertli mi dertli, önce müşteri yokluğundan, sonra da yolların bozuk olmasından dertli.
Restorandaki fiyatların da Arap turistlere de pahalı geldiğini belirterek, “Fiyatları sorup gidiyorlar.” dedi.
Gölbaşı restoranında ise fiyatlar şöyle; kuzu pirzola, köfte ve saç kavurmanın kilosu 450 TL. Alabalık ise tanesi 50 TL. (Tereyağında kızartma veya buğulama)
Yenilen balık ve içilen çaydan sonra ver elini Karadağ…
Yolumuzun üzerindeki Sisirna Yaylası’nı geçerken sarı zifin çiçeklerinin kokusu ve renkleri arasında bol bol fotoğraf çektik, yürüdük, yorulduk.
Soğuk yayla suyundan içerek kendimize geldik ve yeniden yola revan olduk.
Yol boyunca tek-tük de olsa otlayan inekler ve sonunda Karadağ Yaylası.
Gomar çiçeklerinin oluşturduğu görsel güzellikler arasında çekilen fotoğraflar, kısa bir mola sonrası dönüş.
Fengo-Serda Yaylası’nı takip ederek ışıklar ve Trabzon.
Yorulduk ama değdi.
Bir başka yaylada buluşmak üzere.