Yeni Bir Algı Süreci/ “Sivrisinek ve Bataklık” Öyküsü

Yeni Bir Algı Süreci/ “Sivrisinek ve Bataklık” Öyküsü

Daha önce kimi yazılarımda değindiğim “yozlaşma”, “bozulma”, “çürüme”, artık tıkanan sistemin tüm alanlarında pisliğini akıtan çıbana dönüşmüş durumda. Yara olmaktan öte tüm vücudu saran, yer yer patlayan, ortalığa saçılan lağım kokulu bir iğrençlik aslında! Bünyenin/sistemin kendi içinde besleyip büyüttüğü ve kendini de yok etmesi olası bir canavardan söz etmek artık abartı olmayacak.

İşsizliğin, yokluğun, yoksulluğun dayanılmaz boyutlara ulaştığı ve emeğin değerinin bu denli azaldığı/yok sayıldığı bir dönemden geçerken “çaresizlik sendromu” kitleleri bir “hiçlik” e/umutsuzluğa sürüklemekte. Bu bağlamda “kısa yol”, “kestirmeden hareket” ve “köşeyi dönme” güdüsü, duygu ve düşünce dünyasında öne çıkıyor. Çoklarının hüsrana uğradığı, çoluk-çocuğunun geleceğini bile riske attığı, varını-yoğunu yitirdiği, ancak birilerinin daha çok kazandığı -ki kapitalizmin ve feodal yapılanmanın doğası budur-, yani “altta kalanın canı çıksın” anlayışının devlet desteği ile sistemle birlikte yürütülmesi konunun bam telini oluşturmakta!

Ekonomik yokluk ve yoksunluğun kültürel ve etik/ahlaki alana birebir yansıdığı, sosyal çürümenin de bu düzlemde hızlandığı somut gerçeklikten ve verilerden anlaşılmakta. Kişisel tutarsızlık ve ahlaksızlık diye konuya bakmak oldukça yüzeysel olacaktır. Özellikle sistem (adı konulamayan ucube) savunucuları ve büyük çıkar sahipleri, “yasal” ya da yasadışı kurumsal yapıları savunabilmek savıyla bataklığın üstünü örtmeye çabalarken aslında daha çok pisliğe bulandıkları netleşmekte.

Bu toplumsal gerçekliği görmeyen/göremeyen/görmek istemeyen ve bu saptamayı yapmayan anlayış ne “kumar sektörünü”, ne de “kara para” aklayıcılarını durduramaz! Esas olarak devletin temel görevlerinden olan/olması gereken halkçı/kamucu/devletçi ölçütler uygulanmadığı için bu sorunlar yaşanmakta. Buna, ilişkin yasal yaptırımları uygulayacak kadroların ve siyasi anlayışların yönetimde olmayışı/olamayışı sorunun bir başka ama temel yanını oluşturmakta.

Hangi yana bakılırsa “yasal” ya da yasadışı başta “bahis” diye adlandırılan ama özünde kumar olan bir sektörün ülkemizi de aşan boyutlarıyla insanımızı sardığını, tutsak etmeye çalıştığını görmek durumundayız! Bu aslında uluslararası sömürü ağının yeni bir versiyonudur/görünümüdür. Yeraltı ve yerüstü kaynakların bu çevrelere peşkeş çekilmesi nasıl ki “yasal”, “hukuksal” ve “demokratik” bir çerçeveye yerleştiriliyorsa(!) bu kumar da kendi “yasallığı” içinde “meşruiyetini” oluşturmakta. Kuşkusuz asıl konuşulup tartışılması gereken bu “yasallık” ve “meşruiyet” tir. Ve bunun arkasına sığınan/saklanan/gizlenen büyük sömürü baronlarının varlığının görünmemesi, görünmek istenmemesi ve korunmasıdır elbette!

Sözünü ettiğimiz korumanın ayrıca devlet bürokrasisine uzanan, devlet kadrolarına ve kimi siyasilere varan/varabilecek olan yönetim bağlamındaki ayaklarının da olabileceği büyük olasılıktır. Kamuoyunun yaygın düşüncesinin de bu yönde olduğu çok açık görülmekte. Çünkü bahse giren kara paranın özellikle Gürcistan, Sırbistan ve Kıbrıs bağlantılarıyla birlikte 100 milyar doların üzerinde olduğu bilinmektedir. Bu korkunç tablo paralel bir yapı olmadan sürdürülebilir mi?

Bu yapıyı/büyük bataklığı görmeyip/görmek istemeyip dahası bilinçli olarak göz ardı edip adeta koruyan bir yaklaşım sergileniyor. “Münferit” diye nitelenen ve futbolcuların kişisel ahlaksızlığına indirgenmek istenen olumsuzluklar temel/devasa sorunsalı gölgelemekte.

Topçular, sivrisinek gibi avlanıp cezalandırılırken bataklıktan asıl beslenen, yurtiçi ve yurtdışı ayağı da olan büyük para aklayıcılar ve kumar baronları gözden uzak tutuluyor!

Bu açıkça onları koruma, gizleme çabasıdır. Suçun ve suçlunun asıl merkezine müdahale etmeden geçiştirme yoluyla kamuoyunun gazını almak/tepkisini sönümlendirmek ve kendilerini korumaya almak belki de!

Tıpkı çok yönlü çürümenin kaynağına/tepesine müdahale etmeme niyetinde olduğu gibi!

Kamuoyunun tepkisini, sisteme ve yöneticilere olan öfkesini sönümlendirmek dedim.

Bir sivrisinek avına girişmek, sahtekarlığın asıl merkezini gizleme/koruma çabası olarak görülmeli. Kulüp yöneticilerinden, menajerine uzanan, bakanlık ya da devlet kadrolarından, yöneticilerinden geniş bir siyasi yapılanmaya ve kara para ekonomisinin asıl mimarlarına uzanan, kimi ülkeleri de içine alan geniş bir sömürü mekanizmasını göz ardı edip kimi futbolcuların boğaların önüne atılarak arenada kırdırılması ayrıca Türk futbolu ve gençliği için de büyük bir yıkım olacaktır.

Elbette yasadışılık savunulamaz. Elbette “Bahis sektörü” görmezden gelinemez. Elbette “kumar sektörü/ekonomisi” hoş görülemez. Ancak bütünüyle “rant ekonomisi” ne bel bağlayan bir yönetim anlayışının yeni bir algı oluşturma sürecine kalkıştığı kuşkusunun yaygınlaştığı bir dönemden geçerken “inandırıcılığın” pek kalmadığını da vurgulamak gerekir diye düşünüyorum.

“Turpun büyüğü” bir yana aysbergin kendini/tamamını görmeden sorun çözülmez, yozlaşmanın, bozulmanın, ahlaksızlığın, çürümenin önüne geçilemez! Evet bundan öteye gitmeyen, gidemeyen koltuk sahiplerinin, oturduğu koltuklardan kalktıklarında koltuğa fena pisledikleri görülecektir! Bu korku, büyük suçların/” günahların” korkusudur kolay tanımlanamaz!

-Yarınlar Güzel Olacak-