Yeterlilik, Özgüven ve "Ego"

Yeterlilik, Özgüven ve “Ego”

“Yeterlilik/Yetersizlik” sözcüğü yaşamın her alanında sürekli sınanan/yaşanan ve tartışılan bir eylem bir davranış. Eksiği kendi uzağında, başkasında arama/bulma bakışı mı demeli yoksa. Suçlayıcı bir dil, biçem ve davranış görüntüsü. Öğretmenler öğrencilerden yakınır çoğu zaman, sağlıkçılar/doktorlar hastalarından dert yanar. Genel anlamıyla kurum yöneticileri memur ya da çalışanlarından… Aslında örgün ve yaygın eğitimiyle, her düzey yönetici, yazar-çizeriyle, akademisyeniyle, aydını ve sanatçısıyla, siyasetçisiyle bir toplumsal eğitim sorunsalı…

Büyük sorunların kapıya dayandığı ve bu sorunların toplumu açmazlara sürüklediği bir dönemden geçerken kimsenin kendinde ya da aidiyet bağı ve yakınlığı olan çevrelerde sorgulama yapmayışı büyük bir eksiklik… Son çözümlemede ülkeyi yönetenler ve yönetmeye aday olan siyasiler uluorta söylemeseler de halktan yakınırlar dar alanlarda/ortamlarda. Bakmayın öyle hamaset yüklü “benim köylüm”, benim çiftçim”, benim işçim”, “benim öğretmenim, doktorum”, “benim milletim” diye yinelenen halk avcılığına.

Bireysel ve sosyal görev ve sorumluluklar kişinin kendini sorgulamasıyla başlar. Bunun ilk koşulu, sanırım olmuş ya da olası eksikliği, yanlışı, hatayı kendinde aramaktır. Sonra başkalarına bakmak, değerlendirmek; belki daha sonra sorgulamak. Kuşkusuz içinde bulunulan durum/koşul/olanaklar ve kimi etkenler de belirleyicidir. Zaman-mekân-durum-olanak ve diğer etkenlerin doğal etkilerini de dikkate alan bir yaklaşım… Ama “suçu” bu etkenlerde ve başkalarında aramama önceliği, sözü edilen. Sürekli “mazeret” /gerekçe arayan ve buna sığınmayı kendini aklamak için sık sık kullananları biryana bırakarak…

Sorunsalın bir boyutu da “özgüven” ile “ego” arasındaki kavramsal ilinti ve ilişkiyi doğru/bilimsel saptayıp içselleştirmek. Her iki kavramın aynı olduğundan hareket eden mantık yanlış bir çizgi ile yanılgıya düşer. Önce “özgüven” in anlamına ilişkin şu anımsatmayı yinelemek gerekir: Kendimizin ne olduğu ile bizim kendimizi ne sandığımız arasındaki ayrımın en aza indirilmesi ya da sıfırlanma çabasıdır, özgüven. Hani söylenir ya, “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol”. “Özü sözü bir olma” durumu. Bildiğin ölçekte kararlı olma, bilmediğine de yorum yapmama, “ahkam kesmeme” ilkeselliği. Ego ise, kendimizi ne sandığımız ya da bizi ne sansınlar istediğimizle ilgili bir görünüm/görüntüsellik. Aslında ne olduğumuzdan ne denli uzak oluşumuz hiç de önemli değildir, ego ’ya göre.

Cumhuriyet ve aydınlanma devrimi “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” kuşaklar yetiştirmeyi amaçlarken özgüveni tam insanlarla çağdaş uygarlık düzeyini öngörmekteydi. Egoist/bencil, benmerkezci insanların zamanla özellikle yönetsel anlamda yetkiyi elde etmesi kötü sonun başlangıcını da oluşturuyordu. İşte hemen her alanda karşımıza çıkan, yönetsel yönüyle sorunsalın bam telini oluşturan çıkmaz. Hiyerarşik olarak bir anlayışın biçimlenmesi, bilime-kültüre-edebiyata-sanata, toplumsal dokuya/yapıya etkisiyle bozulmaya/çürümeye hız veren “çağdaş bir orta çağ” mantığı.

Kendini merkeze koyan bir yaşam/dünya anlayışı. Sürekli beğenilmek, taktir edilmek isteği. Alçakgönüllü değillerdir; egoları yüksektir, bencildirler. Küçümseyen bir bakış ve yaklaşım içindedirler çoğunlukla. Üstenci dil ve tavırlarıyla “bir bilendirler”, “bilgiçtirler”. “Narsist” /kendini aşırı beğenmiş, başkalarından üstün olma güdüsüyle kişilik bozukluğu da gösterirler. Üstenci tavır ego ile “kibir” patlamasına da varılabilir.

Ülkemizde sadece yönetsel ölçekte kalmayan bir “ego” patlaması dehşetliği yaşanmakta. Spordan çevre sorunlarına, eğitimden edebiyata kültür sanata dek bütün pozitif bilimler dahil bir “bilmişlik” edasıyla, aklı/bilimi küçümseyen, egosu çığırından çıkmış bir anlayışla topluma dayatılan bir banallik pirim yapmakta. Özellikle siyaset dünyasının egemenleri sürekli ego’ ya dayalı atışma ve sataşmayı toplumun gözüne gözüne sokarak yandaş kazanmaya çalışmaları siyaset ve davranış bilimlerini eritirken aklın yolunu/bilimi tıkamakta.

Aileden başlayıp temel eğitimle elde edilip gün be gün güçlendirilen bir bilinç/meziyet/nitelik birikimi. Bilimsel ölçütlerin yanı sıra sosyal/toplumsal doku ve yapıya, gereksinimlere göre de geliştirilmesi gereken bir donanım, bir varsıllık. Konunun bir yanı, sistem önceliklerine dayalı olan “ehliyet”, “sertifika”, “diploma”, “hizmet içi eğitim” gibi “yeterlilik” belgeleri. Ancak bunlarla sınırlı olmayan, “liyakatin” /yeterliliğin yanında kendine, çevresine, yurduna ve insanlığa nesnel karşılığıyla verimli-yararlı olma durumu; öznel çıkar ve çıkarcılığı öncelemeden. Bireysel/kişisel doluluğun, niteliğin toplumsal niteliğe yansıması.

Bunun için köyden/kırsaldan kente bütünüyle çocuklara/gençlere ve ülke insanına kamucu/halkçı bir eğitim-kültür-yazın-sanat seferberliğinin yeniden başlatılması zorunludur. Tabi buna uygun kadro ve anlayışın öncülüğünde! Bu birikim her şeye karşın hala var ve dinginliğini korumakta; siyasi irade ve önderlik beklemekte!

-Yarınlar Güzel Olacak-