ZOR GÜNLERDEN GEÇİYORUZ


14 Mayıs 1950 devrimi ile ülkemiz çok partili döneme geçmişti. Nedeni, gerekli demokratik olgunluğa ulaşmış olmamızdandı. Sağ yönetimler, sol yönetimlerin hepsi  genç Cumhuriyetimize sahip çıkmışlar olgunlaşması için çaba göstermişlerdi.
Fakat son on on beş yıl içinde Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin altı boşaltılmaya çalışılmıştır. Birçok kurumda ve kuruluşta temeller çökmüş ve devlet tanınmaz duruma düşürülmüştür. Devletin temel kurumları sistem gereği belirli yandaşlara peşkeş çekilmiş ve devletin zayıflamasına neden olunmuştur.
Her ulus, kendi liderini simge olarak korur ve onunla gurur duyar ama bizde Osmanlının küllerinden koskoca bir devlet yaratan insana-Atatürk’ümüze- her gün sistemli kötüleme ve aşağılama kampanyası  devam etmiştir. Atatürk’ün kişiliğine saldırı Cumhuriyete  de zarar vermiştir. Ulusal bayramlar halktan soyutlanarak kutlanmaya başlanmış ve ulusal ülkü bilinci zayıflatılmak istenmiştir.
Lozan’ı kötülemek, utanmasalar; Sevr’i övmek gibi yaklaşımlarla ülke insanının kafasını karıştırmak, puslu hava yaratarak rejim değişikliğini gerçekleştirmek istemişlerdir. Din kisvesi altında ortaya çıkan bir vatan haini, yıllarca ılımlı İslam adı altında toplumu uyutmuştur. Buna sağ liderler de sol liderler de seyirci kalmışlar, hatta birkaç oy için göz yummuşlardır da. Cemaat büyümüş, ekonomisi büyümüş, devlet içinde devlet olmuş; ama biz hala ona seyirci kalmışız..
Zamanımız iktidarı döneminde meclise hükümete sızmış, orduda azımsanmayacak ölçüde yol kat etmiş. Adalette ,eğitimde, maliyede köşe başlarını tutmuş ama MİT uyumuş, hükümet yan gelmiş yatmıştır.
Olmaz ki bu kadar vurdumduymazlık. Ben sade vatandaş olarak  bile bunların  belirli kurumlara nasıl sızdığını biliyorum da bir ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve ilgili bakanları bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı  ve o zata övgüler de sunuyorlardı..
Ne zaman dank etti? Bıçak kemiğe dayanınca. 15 Temmuz ayaklanması olunca yetkililer uyandı Binlerce görevli insan görevlerinden alındı, ihraç edildi, tutuklandı.
Biz Ergenekon, Balyoz olaylarından biliyoruz ki bunlar da yıllarca sorgusuz sualsiz içeride yatabilirler. Suçlusu da yatar suçsuzu da.
Düşüncesinden dolayı kişi mahkum edilemez. Bizim Anayasamızın emri bu. Ama düşüncesini eyleme geçirir ve ülkeye, millete zarar vereceği belirlenirse elbette ki düzeni bozduğu için gözaltına alınır ancak yargıç karşısına çıkarılıncaya kadar suçsuzdur. Onun için şu içeriye alınan tüm insanları yargısız infaz ederek,  vatan hainliği ile suçlayamayız. Bu örnekleri geçmişteki asker tutuklamalarında da yaşadık.
İçeri alınan insanlar hakkında konuşurken, suçlarken kılı kırk yarmak zorundayız. Çünkü bazı suçlamalar vardır ki “pardon” demekle sorunu çözemiyoruz.
Allah’ın sopası yok. Dün Atatürkçü subayları, polisleri ve ileri gelen bürokratları vatan hainliği ile casuslukla suçlayanlar, bugün yargılanan duruma düştüler, hatta yurt dışına kaçtılar. Ama biz o gün de bugün de diyoruz ki lütfen hukuktan ayrılmayalım.
Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.