Okul bahçemizde altyapı seçmeleri yapılacağını duyduğumda o gece heyecandan uyumamıştım. Attığım gol bile hala çok net olarak hafızamda. Gün sonunda kabul edilmiştim. Artık minik bir futbolcu adayıydım. 
Benim için antrenmanları ve maçları beklemek dünyanın en zor işiydi. Ama her şeyden önce keyif alıyordum ve sadece bu yüzden futbol oynamak çok güzeldi. 
Bir gün bir antrenörümüz bilinçlimi yaptı bilemiyorum ama beni dört yaş küçük bir grubun içerisine dahil ederek topla yaptığım bazı hareketleri göstermemi ve onları da heveslendirmemi istedi. Çok tuhaf şeyler hissetmiştim. O kardeşlerimin topla yaptıklarımı hayranlıkla izlerken ve aynısını yapmaya çalışır halleri hala aklımdadır. Çok sonraları öğrendim bu yaklaşım, Avrupa’nın bazı elit akademilerinde bazı sporculara antrenörlüğü sevdirmek için kullanılırmış. O hocama bu nedenle minnettarım. 
Çünkü orada ilerideki mesleki seçimime ilişkin bir karar da vermiştim. Henüz futbolcu olup olamayacağım dahi belli değilken bunu düşünmeme neden olan bir yaklaşımdı sergilenmiş olan.
Karar vermiştim, altyapı antrenörü olacaktım. Ama seçimimdeki asıl etkenler elbette kendi idollerim olan kişilerdi. Yani antrenörlerimdi.  Onlar gibi yürür, onlar gibi konuşur, onlar gibi davranmaya çalışırdım. Saçımı onlar gibi tarar, onlar gibi top kontrolü yapmaya çalışırdım. Sokakta veya okulda top oynarken gizli gizli beni izlediklerini düşünürdüm. Onlardan öğrendiklerimi uygulamaya doymuyor ilerde onların yerinde olup, sporcularımın da beni örnek alsınlar istiyordum.
Elbette zamanla büyümeye başladık. İdollerimi hala çok seviyordum ama yanlış giden bir şeyler olduğunu hissetmeye başlamıştım. Örneğin sürekli bir telaş ve bir gerginlik içindeydiler. Her çocuk bir kameradır ve ben de sürekli kayıttaydım. Üzerlerindeki baskıyı hissedebiliyordum ve bu kaygıyı bizlere yansıttıklarını görebiliyordum. 
Derken idollerim gönlümden düşmeye başladılar yavaş yavaş. Benim için eleştiriye açık hale geldiler, tartışılması gereken kişiler olmaya başladılar. Otoriteleri ve karizmaları sarsılmaya başladı. Bana öğrettikleri ve o şekilde yapmamı istedikleri bazı şeylerin, bir başkası tarafından başka şekilde yaptırılmaya zorlandığımda ses çıkarmadıklarını hatta çıkaramadıklarını gördüm. Güvensizliğim ve şüphelerim artmaya başladığı andan itibaren idollerimi ve idollerimin yok edenleri sorgulama vakti geldiğini anlamaya başlamıştım. 
Bir çocuk sahada sportif bir hata yaptığında onu yerin dibine sokan, aşağılayan, hakaret hatta küfür eden, tekrar denemesi için gereken özgüvenini paramparça eden “Efsaneler” yıllarca bu ülkede antrenör eğitim programlarında “çocuk sporcu hata yaptığında nasıl davranılmalı” konulu eğitimler verdiler. Bir kişi de çıkıp demedi ki “Hocam siz neler yapmıştınız, hatırlıyor musunuz?” 
Neyi, nasıl, ne zaman öğreteceğiz ilkesinin hassas kısımlarından birisidir nasıl öğreteceğiz konusu. Çünkü çocuklar onlara ne söylediğimizi  ve ne yaptırdığımızı unutabilirler. Ama onlara ne ve nasıl hissettirdiğimizi asla unutmazlar. 
Altyapı eğitiminin tek çıktısı profesyonel futbolcu değildir. Meseleye böyle bakılmamalıdır. 
Gelin oralarda iyi bireyler yetiştirmeye çalışalım. Oralardan bilinçli taraftarlar, hep örnek olarak kalacak idoller ve en önemlisi yarının potansiyel donanımlı yöneticilerini de yetiştirdiğimizin farkına olalım.  
Bahsettiğim süreçlerde idollerini mahalle aralarında, kahvehanelerde, yanlış yerlerde aramak zorunda bırakılan tüm çocukların vebali, kendisi için doğru zamanda doğru yerde bulunarak “Efsane” olmuşlardır. Ayrıca onları efsaneleştiren düzene seyirci kalanlardır. Ve tabi çocuğuna futbol dışında bir şeyler katılıp katılamayacağını umursamadan, yeter ki futbolcu olsun da nasıl olursa olsun mantığı ile hareket ederek, çocuğunun bulunduğu ortamda mutlu olup olmadığını sorgulamayan velilerdir. 
Altyapıyı sadece futbol eğitimi olarak gördükçe elit oyuncu olarak tabir ettiğimiz dünya futbolunun zirvesindeki kulüplerde istikrarlı bir şekilde futbol oynayabilecek oyuncular yetiştirme hayallerimizi ertelemek zorunda kalacağız.
Öncelikle elimizdeki malzemenin çocuk olduğunun farkına varmalıyız. Sporcuya kendini ifade etme becerisi kazandırmadığımız, sorgulama, araştırma, öğrenme hevesi oluşturmadığımız sürece üst düzey performans beklemek hayalcilik olacaktır.  
Sadece altyapılar değil bütün eğitim kurumlarındaki temel hedef her açıdan kendini ve çevresini geliştirmeye hevesli, kolay ikna olmayan, araştıran, okuyan, dinleyen, farklı fikirlere saygı duyan bireyler yetiştirmek olmalıdır.