Sözüm Turhan Selçuk’un ünlü kahramanı Abdülcanbaz’ın kızı Cambaziye üzerine değil. Keşke, o sevimli, tatlı kıza ilişkin olabilseydi. İşte o zaman sözü erbabına; 3.Boyutta Turhan Selçuk yontularını ölümsüzleştiren, ressamyontu üstadı dostum Hasan Fehmi Hızal’a seve seve devredebilirdim. Ama değil…

Söz cambazdan açılmışken, çocukluğumun ip cambazlarını buradan yad etmeden geçmek olmaz; Nafakalarını “ip’ten çıkaran” emekçilerdi onlar. Hani lunaparklarda, kumpanyalarda, ya da kentin izbe köşelerinde binbir zorlukla gösterilerini sergiler, bizlerde yüreğimiz pırpır ederken ağzımız bir karış açık zevkle izlerdik.

Bunlardan bir tanesi ufak tefek fiziğiyle, pantolon görünümü içine kamufle olmuş uzun iki sırık üzerine tüneyen!, ağzında koni tarzında bir borazan… Mahalle aralarında temkinli adımlarla yürüyerek halkı gösteriye davet eden Boncuk’tu. Boncuk aslında, bir alt mahallede gecekondudan bozma bir barakada yaşamını sürdürmeye çabalayan, kimsenin kabullenmediği riskli işlerde çalışan bir garibandı.

Oy dingala… dingala… Kömürü de koydum mangala!..(artık ne demekse) şarkısı eşliğinde, ip üzerinde yürek hoplatan tehlikeli numaralar yaparlardı. Düşecek olsalar onları kurtaracak şimdiki gibi ne “iş güvenliği uzmanları!” nede güvence veren “iş güvenliği yasaları!” yoktu.

Günümüz doyumsuz cambazlarından öte!.. Tehlikeli meslekleriyle barışık, kıt kanaat paşalar gibi geçinip giderlerdi!

Sözüm bu güzel insanlara da değil…

Benim sözüm; bunlar arasında, isimleri at cambazına çıkmış olan bir grup vardır ki… Bunlar su katılmamış tam bir sahtekarlar topluluğudurlar, işte sözüm onlaradır; Milleti yalanları ve laf ebelikleriyle bir güzel kandırıp, erketede olan şürekaları marifetiyle cüzdanlarına değin bir güzel çarpıp kaçarlar… Bilumum yengeç mafya bozuntusu, tombalacı, üçkâğıtçı taifesi de bunlarla birlikte avlanırlar.

Meslekleri ayrı olsa da meşrepleri aynı olan ve hiç haz etmediğim bu at cambazı kılıklı adamlar! her nedense bana, Aziz Nesin’in; kara mizah tarzında kaleme aldığı Zübük romanındaki üçkâğıtçı siyasetçi karakterini hatırlatır hep.

-Her dalda oynayan

-Karda yürüyüp izini belli etmeyen,

-Akşam dediğini sabahleyin inkar eden

-Hiçbir ahlak kuralına uymayan,

-Halkın gözünün elifine baka baka yalan söyleyen, cambaz taklitçilerini!…

Siyasetin dünyanın en eski ikinci mesleği olduğu söylenir?.. İlk mesleğe çok yakın benzerlikler gösterdiği konusunda ben de hemfikirim! Güzel rol yaparlar. Bu konuda yetenekli ve deneyimlidirler. Değerler adına; din-iman, demokrasi. İnsan hakları, hukuk sloganları altında ben ve öteki ayrımcılığını pişkince uygularlarken!.. Baskı ve sömürünün devamlılığı için sürekli gerilim ve çatışma alanları yaratırlar. Korkak, ürkek ve çıkar ilişkisi içinde olan her devrin peçetecileri!.. bu kirli ittifakın vazgeçilmezidir.

Koku alma duyuları da ziyadesiyle gelişmiştir haspalarımın!.. Finale gelindiğinin farkındalığı içinde 100 yıldır başarılamayan sinsi plan; bu kez olağanüstü koşullarda, baskın seçimle gerçekleştirilmek isteniyor. Daha uyum yasaların dahi meclisten onayını beklemeden, alel acele alınan bu ACİL karar zaten zaman ve içerik bağlamında kendi içinde tartışmalı bir durumdadır…

Her konuda saldırgan bir üslupla yapılan mesnetsiz açıklamalar, toplumsal ve tarihsel belleklerde derin yaralar açıp toplumu gererken… Yurttaşlarımızın kahir çoğunluğunun seçim sürecine ilişkin değerlendirmesi, vicdanlarda aynen aşağıdaki (alıntı)gibi ifade bulmaktadır;

“Siz ‘Parlamenter Sistemi’ kaldırıp yerine ‘Başkanlık Sistemini’ ikame ederken zaten önce kendinizi sonrada diğer partileri ittifaklara MECBUR bırakmış oldunuz.

HANİ, koalisyonlar bitecek güçlü iktidarlar olacaktı?.. Ne oldu şimdi? Daha seçimler yapılmadan koalisyonlar kurulmaya başlandı bile. Şimdi İLK kendi ittifakını oluşturanlar UTANMADAN kendilerinden başka ittifak yapacak olanlara ‘Siyasi Ahlak’ dersi vermeye kalkmasın.

Eğer bu işler AHLAKSIZLIK ise, işlerin bu raddeye getirilmesinde en ufak katkısı olan herkes AHLAKSIZDIR…”

Ortaya, parçaları asla diğeriyle yan yana gelmeyecek bir pazıl konulmuştur. Bu bozuk pazılla en zihni açık insanların bile zarar görecektir. Kaldı ki, bu durum kaosun ardındaki güçlerin tam da arzu ettikleri bir sonuçtur.

Hedefe alınan, ne olup bittiğini anlamakta zorlanan bir toplum yaratıp, algılama duyusunu felç etmektir. Böylesi bir zihin çökertme silahı, Türkiye’de ilk kez bir Tarihi hesaplaşmada kullanılmaktadır.

Ve bu silah, son erimde demokratik refleksin fedakarca tecellisiyle savuşturulup, geri tepmiştir. Özveride bulunup, demokrasi tarihin şaşmaz terazisine çıkma yürekliliği gösteren bu değerli insanları anlamak, bunun içinde empati yapmak gerekir diye düşünüyorum.

Bakalım Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.