Onca, çıkarcı- tacizci ve fesi püsküllünün! Kendilerini yazar, çizer ve tarihçi diye yutturduğu bu akıl tutulması ortamında, geçmişten geleceğe yüzümüzü ağartan çilekeş ulu çınarlar ufkumuzu aydınlattı hep.

                               Bizim kuşağımız; Vatanın işgaliyle başlayıp, Ulusal kurtuluş Savaşının utkuyla sonuçlanan yıllarına değin uzanan çileli yaşam öykülerinin buruk tadıyla tanışıktır. Muhacirlik! Yıllarının Pulathane’ sinden (Akçaabat) başlayıp ancak Samsun’a değin uzanabilen dramatik bir kesitini tüm yalınlığı ve yaşanmışlıklarıyla “Musa’nın” … (kendinin) hayat öyküsü dizisinde sunan:

                               Hasan İzzettin Dinamo 1909 yılında Trabzon’da doğdu. Birinci paylaşım savaşının yokluk ve yoksulluk yıllarında ağabeyini ve babası şehit düşen Dinamo, Darüleytam’a, ( Balkan ve 1.nci paylaşım savaşlarında kimsesiz kalan çocukları barındırmak ve meslek edindirmek amacıyla 1914 yılında kurulan müessese) yerleştirilir. Ve 17 yaşına değin orada kalır…

                               1931yılında Sivas Öğretmen Okulu’nu bitiren Hasan İzzettin Dinamo, Gazi Terbiye Enstitüsü öğrenciliği sırasında siyasal düşünceleri nedeniyle suçlanıp 4 yıl hüküm giyer.

                               Nazım’ın hapishane arkadaşı ve Nurullah Ataç’ın  değer verdiği bir yazardır. Yapıtlarının büyük çoğunluğu öz-yaşam öykülerinden oluşur. Romanlarında karşımıza genellikle “musa” kimliğiyle çıkar… sürece ilişkin tanıklıklarını, acılarını, yitirdiklerini-yitirdiklerimizi ama ille de UMUDU yazar. Çünkü gerçek anlamıyla, kuşaktan kuşağa aktarılması gereken ibret yoğun bir sürecin tüm acılarını yaşamış  bir insan olarak bu aktarımı insanlığa bir büyük borç bilir.

                               Muhacirlik yıllarının Trabzon’unun bu çilekeş ve o ölçüde de direngen, hep umudun peşinden koşan evladını bir kez daha saygıyla anarken aziz hatırasının önünde saygıyla eğiliyorum.

                               Günümüze döndüğümüzde… yeri geldiğince Tarih ve Kültür kenti tarifinin yapıldığı bir büyük dünya kenti Trabzon’umuzun, tarihe mal olmuş sokak-cadde ve tüm alanları yeni kurulmuş yerleşim bölgelerine özgü bir anlayışla yeniden isimlendirilmeye çalışılıyor! Göreve geldikleri ilk yıllarda Atatürk Alanı’ndaki Hasan İzzettin Dinamo’nun da bulunduğu büstleri kaldırmakla işe başlayan yönetim anlayışı!  şimdilerde asıl amaca yönelik hamlesini gerçekleştirip, dünyaca bilinen Atatürk alanının ismini değiştiriyor ama, hızını alamadığından olsa gerek… Atatürk köşkünde güya  (bilardo masası üstü-merdivenli) tadilat girişimiyle yaptıklarının arkasında durduğunu ilan ediyor!

                               Tüm bu davranış bozuklukları ve yönetim aczi, Trabzon’un kadir-kıymet bilir evlatları nezdinde  tabii ki kabul edilebilir değildir. Bu kadim kentin hafızası ve reflekslerinin bu kimlik silme operasyonunu bertaraf edeceğine inancım tamdır

                               Kuşkusuz bütün zamanlarda Takiyye, sinsi ve korkunç, itici bir yöntem. Politikada da popülizm-halk dalkavukluğu, konjonktürel davranıp… gerçeklerin üstünü örtüp nabza göre şerbet vermeğe çalışmak aynı düzlemde aşağılık bir tarz değil midir?

                               Bir insan ahir ömrünün belli bir dönemine değin! İnandığı ilkeler uğruna mücadele edip, Cumhuriyetin kendine sunduğu tüm olanaklardan yararlanmasına karşın “çıkar uğruna değişebiliyorsa” ve hatta bu konuda ısrarcı da olabiliyorsa!, o zaman her şeyden önce onun ve onun gibilerin karakter yapısının “bir tarafa not edilip” sorgulanması gerekmez mi?

                               Çünkü bundan sonra yeniden değişmeyeceğinin, bir başka kimlikle ortaya çıkmayacağının teminatı yoktur ve olamaz da!

                               Toplumların Ahlak, Gelenek, Görenek ve AHTE VEFA gibi yazılı olmayan ama kuşaktan kuşağa aktarılıp uyulan kuralları hep olagelmiştir.

                               “Ya olduğun gibi görün ya da Göründüğün gibi ol” diye çağlar boyu öğütleyen Mevlana demek ki çağrısını halen bazı sağır kulaklara ulaştıramamış…