Kırdı, kafayı kırdı Dük Kemal!

Daha düne kadar Avrupa derken iki yüz on dört kemiği titreyen adamdı.

Yerlerde köpeklerin önüne atılan vatandaşlarımızı görünce...

Kafayı kırdı, şimdiye dek söylediklerinden utandı.

"Bu muydu dillere destan ettiğim Avrupa" diyerek hicaptan başını öne eğdi.

Komşuları, hep Avrupayı övdüğü için bir lakap takmıştı kendisine Dük Kemal diye.

Dük Kemal'in, Hollanda'da, Almanya'da, İngiltere'de kısaca bilimum Avrupa'da 'insan hakları'nın köpeklerin önüne atıldığını görünce, sarı olan yüzü kızardı, kızardı adeta kan ve damardan bir surat kaldı meydanda.

Dük Kemal'in komşularınca verilen namı başını kırmasından mütevvellit bir anda Bük Kemal oldu.

"Adamlar" diye başlayan cümleleri önce birkaç sözcüğe sonra birkaç heceye en nihayeti bir kaç harfe ve netice bükülmüş başa döndü.

Hele hele atların önüne katılarak sürülen gurbetçileri ekranlardan izleyince adeta yıkıldı, ruhen perişanlaştı.

Kısacası pek fena oldu yahu!

Ağzının ayarı olmayan bazı komşuları Dük Kemal'e "Bu mu senin uygar ve gelişmiş Avrupa'n" dediklerinde bütün itibarını kaybeder, büker başını susar.

Komşuları da bir ağızdan koro halinde...

Bük Kemal, Bük Kemal yoktur artık Dük Kemal.

Ona göre din de Avrupa'daydı imanda, fen de...

Fena yanıldı Dük Kemal...

Neticede oldu Bük Kemal.

"Otuz iki yıl otuz iki gün kaldım Avrupa'da" derdi ve deşilirdi.

Adeta Avrupa'dan insanlık manzaraları münazarasına başlardı.

"Siz adalet nedir görmüş değilsiniz" diye bir girerdi pir girerdi söze.

Avrupa'da gördüğü örnekleri ballandıra ballandıra anlatırdı.

"Karısına yüksek sesle bağırdığı için kendine ceza veren hakimden bahis açar" sözün ayarı kaçardı.

Tut tutabilirsen Dük Kemal'i!

"Kedisine yemek vermeyi unutan insandan" misal verir, kedisi kadar aç kalmayla kendini cezalandırdığından bahseder adeta kulakları bu yaşanmışlık hikâyeleriyle arkaya varırdı.

"Ramazan tutuyoruz diye övünmeyin, siz Allah için adamlar kedileri için tutuyor" der teşbihte hata olmaz misali hakiki imana varmış insanlar gibi anlatırdı ecnebileri.

Yüksek insanlık örnekleriymiş güya bunlar.

Hele hele "Kabız olan maymunu için ambulans çağıran Maria Şuster teyzeyi" haftada birkaç kez telafuz ederdi.

İkram nedir bilmeyen, ihsandan naçar olanları 'kamil zatlar' mesabesine çıkaran Dük Kemal, fena kayayı çarptı. Dümeni kırık Agememnon gemisi gibi kara sulara gömüldü.

Yani anlayacağınız Dük Kemal fena yamuldu ve Bük Kemal oldu.

Kim bilir, belki de layığını buldu.