Türkiye’de çözüm adı verilen süreçte yaşanan gelişmelere kayıtsız kalmak hiç tartışmasız imkansız bir hal aldı. Çünkü resmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iyi niyetinin, sürekli bir şekilde suikast girişimi ile karşı karşıya kaldığını söylememek mümkün mü?


Neler oluyor? sorusuna karşı  bir şeyler yazmak isterken, Hürriyet Gazetesi’nin önemli kalemi iktidara da son derece yakın bir isim olan Taha Akyol’un önceki gün kaleme aldığı ‘Çözüm sürecinde kaygı verici  işaretler’ başlıklı yazısını bu doğrultuda aynen köşeme taşımayı düşündüm. Çünkü neler oluyor sorusuna verilecek en güzel cevaplardan birisi olduğunu düşünüyorum!


Yani aklın yolu birdir!..


Bakın neler diyor uzun yılların deneyimi Taha Akyol köşesinde;


                     ***

Çözüm süreci denilen yolda kaygı verici işaretler var.


Böyle giderse, bırakın çözümü, eskisinden daha sıkıntılı bir sarmala kapılabilir Türkiye.


Evet, PKK adam öldürmüyor ama totaliter yapılanmasını güçlendirerek ve bölgede totaliter bir hâkimiyet kurmaya çalışarak çok daha tehditkâr bir strateji uyguluyor. “Süreç bozulmasın” diye devletin bir ölçüde hareketsiz kaldığı bugünkü ortamda, evet çok şükür şehit cenazeleri gelmiyor, gençler ölmüyor ama PKK’nın daha büyük bir tehdit haline gelmeye yöneldiğini gözden kaçırmamak gerekir.


TUTUM BELGESİ


Bahsettiğim tehdidin göstergeleri sadece üniformalı militanların “asayiş kontrolleri” değil... Sadece “paralel devlet” örgütlenmesi de değil...


Dağa militan devşirmeleri hızlanarak devam ediyor; ne için, piknik için mi?


Silahlı unsurların yalnız yüzde 15’ini çektikleri gibi, genel bir terör görüntüsü vermeden, son on günde 47 şiddet eylemi de yaptılar...


Böyle olayları sıralamak yerine, KCK ve Kongragel’in 12 Haziran’daki 9. kongresinde ilan edilen 10 maddelik “Tutum Belgesi”ne bakalım: Bu belge demokratik usullere adapte olmaya çalışan bir örgütün değil, silahlı tehdidini geliştirmek isteyen totaliter bir örgütün belgesidir.


SİLAHLI HAZIRLIK!


Evvela “Tutum Belgesi”nin 6. maddesi şöyle:

“Çeşitli güçlerden gelebilecek saldırılar karşısında gerillanın aktif savunmaya hazırlıklı olması...”

Örgüt en kanlı saldırılarını bile “aktif savunma” diye yapmamış mıydı? Kim buna demokrasi dili diyebilir?

Niye sadece yüzde 15’ini sınır dışına çektikleri, niye hâlâ Kandil’e adam götürdükleri açık değil mi?

Niye “asayiş kontrolleri” yapıldığı, niye henüz “terör” boyutunda olmayan şiddet eylemlerinin sürdürüldüğü belli değil mi?

Sınırın öbür tarafına çekilmeyi de şöyle tanımlıyorlar:

“Kürdistan’da gerilla güçlerinin ‘Medya Savunma Alanları’na planlı ve kademeli bir şekilde geri çekilmesi...”

Öcalan’ın dediği gibi “Silahlı mücadele devri bitti” ise bu silahlı dil niye?


SERHİLDAN ÖRGÜTLENMESİ


Dahası var... PKK’nın elindeki silahı bırakma niyeti şöyle dursun, terör rezervini bu şekilde büyütürken, hükümeti “ikinci aşama”ya zorlamak için “halk serhildanları” planlıyorlar; yani kitlevi ayaklanmalar. Tutum Belgesi’nin 4. ve 5. maddeleri şöyle:


“Hükümet üzerinde siyasal baskı oluşturmak üzere halk serhildanları temelinde tüm toplumsal dinamiklerin harekete geçirilmesi...


Halk serhildanlarının tüm Türkiye’ye yayılması... Yoğun bir eylem ve örgütlenme çalışması içinde olunması...”


Kim buna demokrasi dili diyebilir?!


Devlet karakol inşaatlarını durdursun, korucuları dağıtsın, şehirlerdeki serhildan yapılanması olan KCK’ları tanısın... Ama PKK terör kapasitesini geliştirsin, şehirlerde “serhildan”lar, yani kitlevi ayaklanmalar örgütlemeye devam etsin!


MİT BUNUN İÇİN Mİ?


Devlet adına MİT’in Öcalan’la yaptığı anlaşma böyle olamaz; böylesine bir saflık hayal bile edilemez.


Dünya pratiğinde de elbette MİT gibi organlar terör örgütleriyle “silah bıraktırma” görüşmesi yapmış, bir kısmı başarıyla sonuçlanmıştır; Kuzey İrlanda ve Bask gibi... Fakat hiçbirinde bu anlaşmaların ardından totaliter yapılanmalar ve daha da büyümüş bir terör tehdidi çıkmamıştı.


Türkiye’de ise evet, kanlı eylemler durmuştur fakat bu eylemsizlik aşamasında, demokrasiye geçiş değil, tersine, ayaklanmalar ve “aktif savunma” eylemleriyle daha büyük bir tehdidin hazırlanması gibi ciddi bir sorun oluşmaktadır.


Öteden beri yazıp duruyorum, PKK ile mücadeleyi sadece silah meselesi değil, totalitarizmle demokrasinin mücadelesi olarak görmek gerekir. (1)


***


Taha Akyol işte böyle diyor!


Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu kritik süreçte bölücülerin tahriklerine karşı daha toleranslı davranış göstermesi karşısında, bu toleransı sürekli sabote etmeye çalışanlara baktığımız zaman  Akyol’un tespitlerinin, kaygılarının son derece yerinde olduğunu söylemek gerekir.


Açıkçası yola çıkılmış çok kritik bir süreç!.


Çünkü oyun içinde oyun oynanıyor!


Düşünün dün yazımızı kaleme alırken Suriye tarafından Şanlıurfa Ceylanpınar’da karakola roketli saldırıda bulunuluyor!


O nedenle


Silahların susması, terörün bitmesi  çok ama çok  önemli. Kimsenin bundan yana hiçbir derdi yok. Ama meydanı boş bulmuşçasına her gün ahkam kesenlere, istedikçe isteyenlere, tehditkarca konuşmalar yapanlara, ipi kendi ellerinde sananlara, süreci sürekli sabote etmeye, iyi niyeti sürekli  suistimal edenlere karşı çok ama çok dikkatli adımlar atılmalı.


Gezi Parkı süreci gösterdiki  çok ama çok kritik bir süreçten geçiliyor!


Sağduyulu bir şekilde  devlete, millete, bayrağa sadakat birbiriyle örtüşmeli.


Çünkü burası Türkiye Cumhuriyeti Devleti!..


Kyn(1) Hürriyet Gazetesi-16.07.2013/Taha Akyol /Cözüm sürecinde kaygı verici işaretler)