Bir çocuğun doğumunu yaptırdıktan sonra genelde sorarım; adı ne olacak? Henüz düşünmedik, dedesinin adı olacak, şu iki isim arasında kaldık gibi cevapların yanında, İslami bir isim düşünüyoruz cevabını da alıyorum. Ne demek İslami isim diye sorduğumda, Kuran’da yeri olduğunu söyledikleri, Arap toplumunun İslam öncesi zamanlardan beri kullandıkları ve hala kullanageldikleri isimleri söylüyorlar. Birkaç gün önce doğumunu yaptırdığım bir anne bebeğiyle kontrole geldi. Çocuğuna hangi ismi taktıklarını sordum, Bekir dedi. Neden Bekir dedim, Hz. Ebu Bekir’in ismi, İslami bir isim dedi. İfadesi o kadar temiz ve hevesliydi ki, Arapçada Bekir’in deve yavrusu anlamına geldiğini, Hz. Ebu Bekir’in adının aslında Abdullah olduğunu, Ebu Bekir lakabı olduğunu söyleyemedim, hayırlı olsun dedim.

Yanlış anlaşılmasın, Arapçadan köken alan isimlere toptancı bir anlayışla karşı değilim. Elbette Arap kökenli olup toplumumuza yerleşmiş isimler var. Bu isimler artık Türkçenin bir parçası olarak kullanılmakta ve Türkçe isim olarak kabul görmekte. Sonuçta benim adım da Arapça bir isim olan “Hasan.” Hasan denilince insanımız öncelikle İstanbul’un burçlarına sancağı diken Ulubatlı Hasan’ı anımsıyor. Hasan örneğinde olduğu gibi pek çok Türkçe dışından gelen isim belli bir süreçten geçerek millileşmiş, özümsenmiştir. Sorun; bir ismi  Türk kültürü içinde bir kabul edilme ve hazmedilme sürecinden geçirmeden, buram buram Arapça, Farsça veya İngilizce, Fransızca kokarken alıp tepeden inme Türkçenin gövdesine monte etmeye çalışmaktır. Bütün emperyalist sömürü odakları bir ülkeyi sömürmek için ilk olarak milli kültür ve bilincini zayıflatmanın şart olduğunu bilir ve ona göre hareket eder. Bu anlayışla ilk olarak o ülkenin sosyal yaşantısına, alışkanlıklarına ve en önemlisi de diline ve isimlerine hücum eder. Batıdan gelen isim veya terimlerin belli kesimler haricinde kalıcı etkisinden söz etmek pek mümkün değil, bunlar için genelde geçici fantastik ve dönemsel heveslerin ürünü diyebiliriz. Fakat hiç bir dini geçerliliği olmadığı halde İslami bir şekle sokulmaya çalışılıp,  dini hassasiyetler kullanılarak empoze edilen Arapça isimler maalesef Arapların İslam’ı kullanarak ve batı emperyalizminin de desteğiyle milletimiz üzerinde yaptıkları kalıcı ve çok etkili kültürel işgal hareketleridir. Bu hareketler maalesef anlamaktan çok inanmaya odaklanmış kesimlerin kültürel asimilasyon süreçlerinin ilk adımı olmaktadır.   Hiç kimse isim üzerinden yapılan emperyalist faaliyetleri küçümsemesin ve hiç kimse Emperyalizmi sadece batı kaynaklı bir saldırı olarak düşünmesin.  Bugün özellikle bizim gibi ülkelere yapılan kültürel emperyalizmin ilk hamlesi isim ve dil üzerinden açtıkları gedikten girerek bünyeye adeta dinamit yerleştirerek milli kültürleri tahrip etmek şeklinde olmaktadır. Unutmayalım yakın geçmişte Bulgaristan’da Belene toplama kampına kapatılıp zulüm edilen Türklerin o mezalime uğramalarının en büyük nedeni isimlerini değiştirip Bulgar ismi almayı reddetmeleridir. Aynı derecede baskı olmasa da Batı Trakya Türkleri üzerinde hatta İran Türkleri üzerinde de bazı olumsuz uygulamalar görmek mümkün.  

Bize bu toprakları yurt yapan, İslam için ömrü boyunca savaşan Alparslan, Afşin Bey, Tuğrul Bey ve daha nicelerinin ismi Türk kökenli isimlerdi. Malazgirt’te ordusuyla Cuma namazını kılıp, “Bugün burada Allah’tan başka sultan yoktur” deyip secdeye kapanarak, “Yâ Rabb! Seni kendime vekil yapıyorum. Azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ey Allah’ım! Niyetim halistir, bana yardım et. Sözlerimde hilaf varsa beni kahret” diye yalvaran ve ardından düşmana saldıran Alparslan, ismi Arapça değil diye acaba yeterince Müslüman sayılmıyor mu?

Arapça adları, kelime ve sıfatları hiç sorgulamadan dini anlamlar yükleyerek isim yerine kullanmaya devam edersek daha dindar değil ama daha fazla Araplaşmış Türk göreceğimiz kesindir.