Emrindeki bir avuç serdengeçtiyle, Osmanlının gücünün tükenmeye başladığı bir zaman diliminde ve dört bir yandan Haçlı ordularıyla kuşatılmış bir coğrafyada, sergilediği muhteşem savunma stratejisi bağlamında değerlendirildiğinde, doğrusu yaptığı çıkış her babayiğidin kolayca başarabileceği işlerden değildi.

                                               Savunma olanaklarını tamamıyla yitirmiş, yiyeceği cephanesi tükenmiş, sayı ve silahça çok üstün düşman kuvvetlerince sarılmış ve aylarca yardımsız bırakılıp kaderine terk edilmiş bir kalenin kumandanı olarak, her an Kanije Kalesi’ni teslim etmesi beklenirken;

                                               Sen kalk, doksana yaklaşmış yaşınla; çoğu hasta, yaralı ve bitap düşmüş askerlerinin başına geç… yaşlı bedenini atına sımsıkı bağlat,(huruç) harekatına kalkışıp düşmana saldır ve üstelik düşman ordusunu darmadağınık et… ve böylece, pes etmeyi onursuzluk sayan bir büyük moral gücün, kaçınılmaz bir yenilgiyi nasıl zafere çevirebileceğinin en şanlı örneğini ver.

                                               Kuşkusuz her millet Böylesi bir destansı direnişe selam durup anıtını diker, gelecek kuşaklara aktarımı için kitaplar yazar… Her yıldönümünde Tiryaki Hasan Paşa gibi tarihe mal olmuş kahramanlarını saygı ve minnetle anar.

                                               Ama gelin görün ki, bizde hiçbir şey normal, soğukkanlı bir değerlendirmenin izleğinde yol almaz. Kederimiz, sevincimiz, yengimiz, yenilgimiz ya arı sokmuşçasına şişer arşı alaya ulaşır! Ya da tam tersine, kuru üzüm misali; küçülür, büzüşüp dalında kuruyup asılı kalır…

                                               Binlerce yıllık tarihimizde sanki Kanije  ve benzeri sayısız kahramanlık örnekleri yokmuşçasına, Dönemsel Zaferler! icat edip, mucitlerinin dahi içselleştiremediği sanal kutlamalarla, günümüz yanılsama ve hezimetlerini örtme gayreti! vaktiyle eşekten düşen Nasrettin Hocanın hayıflanıp;

                                               “Ey gidi günler ben gençliğimde ne de güzel binerdim eşeğe” deyip, ardından etrafta kimsenin olmadığını gördüğünde “ben senin gençliğini de bilirim” itirafından başka bir şey değildir!

                                               Geçmişin bilincine gururla sahip çıkmak başka bir şey… içinde bulunduğumuz çağın gelişmeleri karşısında ki içler acısı pozisyonumuzu, geçmişin başarıları arkasında saklamaya çalışmak ise bir başka şeydir!

                                               Tiryaki Hasan Paşa’nın Kanije Savunmasındaki emsalsiz kahramanlığı…

                                               Bir başka vatan toprağında; Türkiye’nin kendi sınırları dışında sahip olduğu tek toprak parçası olma özelliği taşıyan Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’ndaki askerleri ve tarihi öneme haiz emanetleri, bir avuç çapulcudan koruyamayıp, Türkiye sınırına 200 metre mesafedeki Eşme köyüne kaçırmak, ardından farklı operasyonlarla bu ayıbının üstünü kapatmak girişiminin örtüsü değildir, asla da olamaz.

                                               Büyük laflarıyla ünlenmiş bazı çok büyük adamlar!.. Modernite (toplumsal değerler sistemi ve organizasyonu) ile birlikte kahramanlar çağının artık sonlandığını sık sık gündeme taşırlar. O zaman haklı olarak sormak gerekir,  modernitenin tamamlanmış sayıldığı sürecin zamansal sınırı nereye kadardı? Kahramanlar çağı, büyük tragedyalar, büyük anlatılar çağı bitmiş olabilir.

                                               Ama bu kez toplumsal ve kültürel evrim gereği, bitenin yerine bir yenisi başlar. Eski olanın içindeki evrensel ve insana dair olanlar yaşamlarını sürdürmeye devam eder. Büyük İnsanlığın kazanımları birbirine eklemlenir.

                                               Belli dönemlerin ve sosyal dönüşümlerin özel ve evrensel kahramanları vardır hep. İnsanlığı zamanları aşarak etkileyen emsalsiz kahramanlarımızdır onlar. Çağımızın en bilinen örneği, Ulusal Kurtuluş Savaşımız ve ardından Kuruluş’a uzanan süreçtir… Anadolu insanı Ata’sıyla birlikte ete kemiğe bürünmüş yüz akı bir direnişin destansı zaferini yazmıştır bu zaman diliminde.

                                               Mustafa Kemal böyle bir kahramandır. Bir büyük askeri deha ve yeniden devlet kurmuş bir devlet adamıdır… Örgütçü ve mücadelecidir; Anadolu’nun Emperyalizme karşı verdiği bağımsızlık savaşına kendini adamış bir mücadele anıtı olduğu gibi dünyanın tüm mazlum milletleri için de bir simge isimdir.

                                               Ulusunun “Atası”  büyük Atatürk örneğinde… Bittiği iddia edilen “büyük tragedyalar çağını” geri getirecek haklı bir anlatı örgüsü vardır. Uğruna yaşam sunulan bu büyük adanmışlık aslında boşuna değildir. Ardından, bugün yurdu ve yurttaşı “emsali olmayan kuvvetler karşısında yorgun ve bitap düşmüş” olabilir, ama Nutuk’da ifade bulduğu gibi “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” öngörüsü, her zaman izinden yürüyen ardıllarının yüreğinde alazlanıp yanmaya devam edecektir.

                                               Ne mutlu bize ki Tarihin sayfalarına şanla, irfanla yazılmış nice örnek kahramanın ardılları olmuşuz.