Birçok yükseköğretim kurumunda olduğu gibi KTÜ’de de 2019-2020 eğitim-öğretim yılı pazartesi günü başladı. Üniversite hayatına ilk adımı atan gençlerin heyecanı başka şehirden Trabzon’a okumaya gelenlerle birlikte katmerlendi. Tabii bu heyecanı aynı zamanda çocuğunu yerleştirmek için beraberinde bulunan anababalar da paylaştı.

KTÜ’ye yeni gelen öğrencilerin daha üniversiteye girmeden karşılaştığı bir durum var ki dikkatlerden kaçmamaktadır. Gerek üniversitenin kapılarına yakın yerlere asılan afişlerde ve brandalarda gerekse sosyal medya üzerinden yapılan reklamlarda adını dahi ilk kez duyduğumuz, kendilerini vakıf ve dernek statüsünde nitelendiren birçok dinî yapının çağrıları bulunmakta. Yazdıkları açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla da üniversiteye yeni gelenlere yurt ve barınma imkânı, dinî eğitim ve ayrıca maddî yardım vaat etmekteler. Bu vaatler elbette en başta erkek ve kız çocuklarını kötü arkadaşlardan ve ortamlardan korumaya, çocuklarını ilk kez geldikleri Trabzon’da güvenilir ellere bırakmaya çalışan ana-babaları etkilemektedir. Hem güvenli ve parasız yurtlarda yaşayıp hem de dinî eğitim alacaklarını düşünen ana-babaların bir kısmı çocuklarını deyim yerindeyse gözü kapalı bunlara teslim etmektedir.

Bu dinî yapılarla alâkalı ilginç bir durum daha söz konusudur. Bahsi geçen yapılar özellikle Türk Dünyası’nın farklı coğrafyalarından gelen öğrenciler üzerinde de etki kurmaya çalışmaktadır. Zira bu öğrenciler başka ülkelerden geldikleri için bir anlamda şehre daha yabancı ve maddî olanakları daha kısıtlı olduğundan bilinçli şekilde absorbe edilmek istenmektedir. Bir Hazara Türk’ü arkadaşımızdan öğrendiğimiz göre de bazı dinî yapılar Türk Dünyası’na mensup öğrencilere ulaşmak için yoğun faaliyet yürütmekte ve hepsinin iletişim numaralarını ve adreslerini çeşitli aracılar vasıtasıyla elde etmektedir.

Peki, öğrenciler arasında yayılmaya çalışılan bu dinî yapıların dışarıya kapalı olarak kendi içlerinde yapıkları faaliyetleri denetleyen bir devlet birimi var mı? Bütün bu dinî vakıflar ve dernekler gerçekten de saf ve temiz duygularla İslâm adına mı hizmet vermektedir? Bunların maddî kaynakları nereden sağlanmaktadır? Türk Dünyası’ndan gelen öğrencilerin özellikle hedef kapsamına dâhil edilmesinin altında neler yatmaktadır?

Bu sorulara ve muhtemel cevaplarına başta devlet kurumları olmak üzere herkesin düşünmesi gerekmektedir.

Ne yazık ki toplumumuzun büyük bölümü ağzına Allah’ın adını alanlara hemen inanmaya ve dinî propagandalardan kolayca etkilenmeye meyilli bir kitleyi oluşturmaktadır. Zamanında “Hocaefendi” denilip “Allah rızası için çalıştığı” söylenenlerin sonradan ne tür pisliğe ve karanlığa hizmet ettiklerine hep birlikte canlı şahit olduk. Hafızalarımızdan FETÖ adı verilen devlet aleyhindeki cemaat yapılanmasının olumsuz etkileri henüz silinmemişken çok dikkatli davranmak zorundayız. Bu tür yapılar iyice araştırılmadan ana-babalar çocuklarını emanet etmemelidir. Devlet de bunları itinayla denetlemeli ve İslâm’ı kullanarak farklı amaçlara hizmet edenler varsa varlığına son vermelidir. İslâm’ın gizlisi saklısı yoktur dolayısıyla topluma karşı en şeffaf ve açık olması gerekenler de dinî vakıflar ve dernekler olmalıdır.