Savların, savunmaların, öneri ve dileklerin, uyarılarla birlikte karşılıklı görüşler  olarak açıklanması, gerçeğin mayasını oluşturan ”tartışma” dır. Eleştiri, iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı, uygunu-aykırıyı saptayıp gerçeği, özleneni bulmanın en yararlı yöntemi olup en çok gereksindiğimizdir…

          Kuşkusuz Eleştiri ve Tartışma iç içedir, eşanlamlıdır da. İkisi de yol gösterici, gerçekçidir. Övgüyü de yergiyi de bağrında barındırırlar! Önyargılardan, koşullanmalardan uzaktırlar. Yıkıcı değil yapıcıdırlar. Yanlış, yanılsama ve sakıncayı önlerler.

          Gerek toplumsal, gerekse kurumsal sorunların çözümlenmesine ilişkin yol ve yöntem arayışlarında eleştiriler; yanlışın üzerini örtmek adına sessizliğe bürünenlere karşı! çözümleyici kararlı duruşuyla daha bir güven verici ve yararlı olurlar.

           Tehlikeli olan önyargıyla sarmal, içtenliksiz ve sessiz eleştiridir!..

            Oysa Olağan eleştiri gerçek alkıştır…  aldatmaz. Beğenmesi sağlıklı, vardığı sonuç, üzerinde durulacak bir “gerek” tir.

            Alışılagelen, günlük yaşamda denk gelinebilen türden tartışma ve eleştiri tabiidir ki konumuz dışındadır. Suçlamak, karalamak, küçültmek, aşağılamak, sadece yermek ve kınamak amacını güden, bu biçimiyle bir tür sövgü olan eylemlerin gerçek eleştiriyle hiçbir ilintisi yoktur ve olamaz da…

             Var olan sorunsalın ayırdında olan değerbilirler katında eleştiri, en iyi “dost” tur.

             Bilimsel bir çaba olan eleştiri kırgınlık ve kızgınlık nedeni olarak algılanmamalı, tam tersine anlayış hoşgörüyle karşılanmalıdır. Her konuda yapılabilecek eleştiri; yurttaşlarımız tarafından geleceklerine ilişkin alınacak her karar sürecine eklemlenerek özgürce yapılabilmelidir. Yurttaşlık bilincinin doruklandığı böylesi süreçlerde, duyarlılık göstermek, gücü yettiğince, elinden geldiğince, usu erdiğince katkı koymak gönendirici bir tutumdur.

            Eleştiriye kulağını tıkayıp, eleştireni engelleyip suçlamak asla bir devrimcinin ya da demokratın tavrı olamaz. Demokrasilerde partisine oy kaybettiren siyasi aktörlerin, eleştiriyi beklemeden çekilebilmeleri önemli, anlamlı bir gelenek olduğu gibi; tüm sorumluluğu üstüne alarak, partilerin yeniden yapılanmasının ve yenilenmesinin daha da ötesi yıpratılmasının önüne set çekeceğinden saygıdeğer bir davranış olacaktır.

            Yurtseverlik kimsenin tekelinde olmadığı gibi, hiç kimse diğerinden daha “vatansever” olduğu savında da bulunamaz…Sistemin içinde olması gereken denge ve denetleme erki, kişisel ihtiraslara devredilemeyecek denli değerlidir…

              Partiler iktidarı , devlet gücünün hukuksallığından önemli olamaz. Çoğunluk egemenliği, ulusal egemenlik değildir. Azlığın da içinde bulunduğu güç, birlikte egemenliği kullanır… Çünkü azlık ulusun ayrılmaz, koparılmaz bir parçasıdır.

              Ulusal istencin belirlenmesinde azlıkta kalmak egemenlik dışına düşmek değildir. Bu nedenle ulusal istenç, ulusal egemenliğe açılan kapıdır. Ulusal istencin sayısal ve biçimsel gücünden çok hukuksal özle ilgilidir ve bu durum çağdaş-evrensel demokrasinin özgün niteliğinin bir gereğidir.

              Ulusal egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanılması egemenliğin özüne uygundur. Ulusal istencin oyla belirlenen bir sonuç olarak kimi kişi ve yapılara devredilmesi kabul edilebilir değildir…

              "Bana dokunmuyor, ne olacak canım!, böyle olmazsa da olur, dün nasıldı sanki? Bana bir şey yapamazlar, herkese kürk olan bana yelek olur!..” çıkarsamalarıyla sessizliğe bürünmek ölümü yeğlemek gibidir. Yarın içeriğinden bi haber olduğunuz bir Anayasa kuralı nedeniyle, bir KHK. İle, bir uygulamayla öyle bir durumla yüzleşilir ki, artık atı alan çoktan Üsküdar’ı aşmış olur! Ve hiçbir pişmanlık fayda vermez… İş işten geçmiştir artık.

                Bugün dikensiz gül bahçesi yaratmak isteyip, koltuklarına tüneyenler! Yarın her şeyin diken olduğunu öncelikle koltuklarında hissedenler olacaktır!.. Özgürlüklerin ve hakların genişliğinden kimseye zarar gelmez.

                 Özgürlüklerin ve hakların kötüye kullanılması akıllıca önlenebilse toplumsal düzen daha güçlü olur. Bunda yönetimin iyi niyeti temel koşuldur. Yoksa bir kural ne denli demokratik ve insan odaklı olursa olsun, yönetimin, uygulayanın saptırması, savsaklaması, yanlış ve yanılgıda direnmesi karşısında umarsız-işlevsiz kalmaya mahkumdur.

                Erklerin aynı elde toplanması işlevlerin doğasına, erek ve işlevine aykırıdır. Demokrasi, egemen güç olarak, ulusun kendini yönetmesi olduğundan, ulusal egemenlik bir özdür ve gerçek güvence olarak algılanıp özümsenmelidir.

                İşte bu özümseyiştir ki; karşı mahalle söyleminden ve zımmen de olsa eyleminden medet uman yeteneksiz aymazların sultasından kurtuluşun ve ulusal aydınlığa ulaşmanın siyasal yöndeki parıltısı olacaktır.

                  Sağlık ve Esenlik dileklerimle…