Cemre yola girdi nihayet! Yakında buluşacak sevdiğiyle. Sevgilisi bütün olumsuzluklara rağmen bahar kokularını salacak dört bir yana ve bütün canlar, can alacak Toprak Ana’dan Evrenin bereketini içinde barındıran “Toprak Ana “ bir kült olarak insanlığın tarihinde yer alır.

Toprak Ana kültü; insanın doğaya karşı sevgi ve saygı beslediğinin bir kanıtıdır. İnsanlık tarihi, bir bakıma Toprak Ana’ya tutkunun tarihidir. Hatta insan ona zaman zaman “Ana Tanrıça” unvanını bile vermiştir. O, ölümlü insanın ölümsüz varlığıdır. Kendini toprağın kullanım hakkının tek sahibi gibi gören insan, bütün savaşlarını ve günahlarını toprağa gömer ve ondan sürekli kusursuz doğumlar bekler.

Masum çağların insanın toprakla diyaloğu, Douglas Jerrold’un dediği gibi dostane olmuştur: “Toprak ne kadar cömert! Bir sabanla gıdıklıyorsun, o tutup size hasatla gülümsüyor “ Bu dostluk çağlarında insan, kadir kıymet bilen evlat durumundaydı. O uyumlu ilişki dönemini, Viktor Hugo: “Hepimizin bir annesi var; toprak“ diye tanımlamıştı. Keşke diğer canlılar gibi biz de ana kucağının hayırlı evladı olarak kalmayı sürdürebilseydik. Siyu şefi Oturan Boğa: “Beyazlar, toprağı binalarıyla ve çöpleriyle çirkinleştiriyor. O’nu mevsimi dışında ürün vermeye zorluyorlar, vermediğinde ise yeniden bereketli olması için onu ilaç almaya zorluyorlar.” değerlendirmesini yaptığında 19.yy. başları yaşanıyordu ve toprak henüz insan oğlunun sınır tanımayan zulmüyle tanışmamıştı.

“Toprak bir gün yağmurun kıymetini anlayacak; fakat o gün yağmur yağmayacak“ diye dertlenen Şilili düşünür Nicanor Parra, belli ki ironi yapmış; toprak, yağmurun da güneşin de kıymetini biliyor şüphesiz. Kıymet bilmeyen, Oturan Boğa’nın tespitini çoktan gölgede bırakan modern zamanların insanı. Parra’nın sözünü güncellemek lazım; insan bir gün toprağın kıymetini anlayacak, fakat o gün başımıza beton yağacak. Betona hapsedilmiş geleceğimizden, Hz Peygamberin; “Çocukların yetişmesi için toprakla oynamaları çok faydalı olacaktır “ yönlendirmesini nasıl gerçekleştireceğiz? “Toprak ne kadar zengin olursa olsun ekilmedikçe ürün vermez. Kafalar da öyle, ekilmeyen kafalar fikir üretmez“ Ne yazık ki modern çağın kafaları; toprağı tüketmek ve anaya ihanet etmek üzere ekilmiş.

Korkarım ki bu geri dönüşü olmayan ölümcül bir süreç. Bu gidişle sadık yârimizi kendi elimizle defnetmiş olacağız. Toprak Anayla ilgili; “Bu siyah toprak sahasının altında defineler, üstünde ise asil ve kahraman Türk milleti yaşıyor “ değerlendirmesini yapan Atatürk’ün övgüleri, beton fırtınasına tutulmuş durumda. Artık insanlığın anlayışına da cemre düşmeli, daha fazla gecikmeden bahara dönüşmeli fikirler. Kimyalaştırıp, petlediğimiz ve betona gömdüğümüz Toprak Ana’dan” özür dileme zamanı gelmedi mi? Yarın çok geç olacak...